AÇLIĞIN BİLİNÇSİZLİĞİ

Aç olmak… İnsan neye açtır? Niçin açtır?

Bu zamanda çoğumuz hızlı yaşıyoruz. Hep bir yerlere yetişme endişesi içerisinde buluyoruz kendimizi. Yaptığımız konuşmalar hızlı, yaptığımız yemekler dahi hızlı. Çoğunlukla bir şeylerin hazır olmasını yeğliyoruz. Hızı arıyoruz. Mesela hızlı olan otomobil, hızlı olan internet gibi. Bu durumda ise hızlı tüketme başlıyor. Bir şeyleri tam olarak sindiremiyoruz. Bulunduğumuz konumu, sevgiyi, edindiğimiz bilgiyi hatta yediğimiz yemeği sindiremiyoruz. Aklımızı, kalbimizi hızlı bir biçimde doyurmak bir sorun aslında. Sanki atıştırmalık ile geçiştirmek gibi. Açlığı ortaya çıkaran da tam olarak bu.

Değişen zamanla yavaşça hayatımıza bir terim yerleşti: ‘Duygusal açlık’. Duygusal açlık, yeme bozukluğu çeşididir. Bu terimin açlık kısmına baktığımızda, yeme davranışıyla alakalı semptom açısından problemi çözmekle sınırlı olacak çözüm yolu oluşturacaktır. Duygu kısmına baktığımızdaysa şimdiye kadar açlık hissetmeyenler için koruyucu, şimdi açlık hissedenler için iyileştirici, açlığını giderebilmiş olanlar için devamlılık sağlayacaktır.

Bizler bakış açımızı değiştirip bakabildiğimizde şunu görürüz; aslında acıkmış olan midemiz değildir, acıkmış olan ruhumuzdur. Duygularımız, hızdan ve hazırcı olma durumundan dolayı tatminsizleşiyor. Bizler, azalan benlik algılarının ve azalan empatinin açlığını çekiyoruz. Bu açlık; paylaşıyor olmanın, haklara ve sınırlara karşı oluşan saygının bozulmasıyla oluşan kalabalık içerisindeki yalnız olma hissidir. Kişi, yaşadığı zayıflık endişesiyle devamlı güçlü olmaya çalışabilir. İş birliği yerine gücün sadece kendisinde olduğunu düşünerek hataya düşebilir. Sonucundaysa endişe, güvensiz olma durumu ve stres unsurları devreye girebiliyor.

İnsan, hayatında sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için nasıl fiziksel beslenme açısından çeşitli olana ve doğal olana ihtiyaç duyuyorsa ruhunu beslerken de aynısına ihtiyaç duymaz mı? Eğer kişinin amacı doymak ise bu amaca ulaşmak bedenen ve ruhen sağlıklı oluyor olmaktan geçmektedir. Bu yol ise, doğallık ve çeşitlilikten geçer. Şunu unutmamalıyız; belli bir güç, servet zenginliği ya da makam içten-samimi bir yaşamın yerini alamaz. Hissedilen açlığı yatıştıramaz. Duygusal açlık hissedenler; doyabilmek amacıyla çok fazla çalışabilirler, çok fazla alışveriş yapabilirler, çok fazla yiyebilir ve içebilirler, çok fazla kazanmaya çalışabilirler fakat doyamazlar. Bu yapılan davranışlar ile ancak geçici şekilde açlıklar bastırılabilir. Bu abartılı davranışlara ise telafi edici davranışlar denilebilmektedir. Gerçek çözüm ise yaşamımıza doymaktadır. Yaşamımızı dolu bir şekilde yaşamaktadır. İçten-samimi ve doğal bir şekilde… Paylaşmış olarak yaşamak mesela. Diğerlerinin de var olduğu bilinciyle ve diğerlerinin de gereksinimlerinin var olabileceği bilinci ile. Birbirimize karşı değer veriyor olmak ile doymaya başlayabiliriz. Yolda gördüklerimize gülümseyebiliriz. Hızlı yaşam içerisinde ihmal etmiş olduğumuz arkadaşlarımızı, komşularımızı, akrabalarımızı arayabiliriz. Bunların hepsinin olabilmesi için harekete geçmeliyiz. Yaşama doyalım. Başımızı kaldırıp hayata karışalım.

‘İnsan neye açtır? Niçin açtır?’ diye sormuştum.

Bizler duygularımızı hissetmeye-yaşamaya aç durumdayız. Hızlı ve hazır yaşayarak duygularımızı doyurmuş olmaya bir an-zaman bulamıyoruz…

Feyza GENÇ

KAYNAKÇA

Duygusal Açlık mı Sevgi mi? https://www.attachmentparentingturkiye.com

Sayar, Kemal (2018), Yavaşla (Kapı Yayıncılık)

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top
Skip to content