Canavar: Jeffrey Dahmer’ın Hikayesi
10 Aralık 2022Anoreksiya Nervoza: Sistemdeki Hataların Ele Alınması
16 Aralık 2022
Film ve Dizilerdeki Kötü Karakterlere Neden Sempati Duyuyoruz?
Film ve dizi izlerken keyif alarak izlediğimiz kahramanlar olsa da aynı filmin içerisinde kötü kahramanlara bazen daha çok ilgi duyuyoruz. Peki kötü karakterlere karşı neden sempati duyuyoruz?
Film ve dizilerdeki kurgusal kötü karakterler bizi kendimizin daha karanlık versiyonlarına götürebilir. İnsanların içinde iyilik ve kötülük iç içedir ve dengeyi kurmaya çalışırlar.
Filmlerde genellikle “iyi ve kötü” kavramlarının mücadelesini izliyoruz. Kötü karakterlerin özelliklerini ve davranışlarını etkileyen, geçmişlerinde yaşadıkları ihanetler, kayıplar, kavgalar ve inişli çıkışlı hayatları belki de kendi hayatımızı hatırlatıyor bize ve empati kurmamızı sağlıyor.
İyi karakterlerin hayatlarını düzgün ve iyi bir şekilde yaşama çabasının yanında kötülerin hayatlarını istedikleri gibi yönettiklerini ve özgürce yaşadıklarını görüyoruz ve belki de kendi sorumluluklarla dolu hayatlarımızla kıyaslayarak karakterlerin özgür hayatlarına hayranlık duyuyoruzdur.
Bazen iyi ve kötü arasındaki çizgi o kadar da net değildir ve her iyinin içinde kötülük olabileceği gibi, kötünün içindeki iyiliği arıyoruzdur. Kötülük içimizde bastırdığımız ve içimizde çözmeye çalıştığımız bir kavram. Kendimizle gurur duymadığımız özellikleri başka bir bedende izleyebilme şansı bulduğumuz için mi film ve dizilerdeki kötü karakterlerle bağ kurarız? Yoksa kendi kişisel karanlık taraflarımızı keşfetmenin yollarını aradığımız için mi kurgulardaki kötü karakterlere ilgi duyarız?
Psychological Science dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, kötü karakterlerin karanlık taraf olarak adlandırılan tarafa çekilmesinin psikolojik açıklaması var. Çalışmanın bulgularına göre insanlar; kurgusal kötü karakterleri, izleyici ya da okuyucu ile benzerlikler taşıyorlarsa farklı bir sekilde sempatik bulabilirler.
Bu kurgu hikayelerdeki potansiyel olarak daha karanlık versiyonlarımıza duydugumuz ilgi, benzer şekilde gerçek hayatta kötü davranışlar sergileyen karakterlerden nefret etmemize rağmen ortaya çıkabilir.
Araştırmadaki psikologlar, bu değişimin bir nedeninin, film ve diğer medyalardaki kurguların, kişiliğimizi değiştirmeden kötü film karakterleriyle özdeşleşmemizi sağlayan bir güvenlik ağı olduğunu söylüyor.
“Örneğin, kendilerini sinsi veya kaotik olarak gören kişiler Batman filmlerindeki Joker karakterine özellikle ilgi duyabilirken, Lord Voldemort'un zekasını ve hırsını paylaştığına inanan bir kişi Harry Potter serisindeki bu karaktere daha fazla ilgi duyabilir” (Rebecca Krause).
Sonuçlar katılımcıların en çok kendileriyle benzerlikler taşıyan kötü karakterlerden etkilendiğini göstermektedir.
Araştırma sonuçlarında; insanların kendilerine benzeyen kötüleri, kendilerine benzemeyen kötülere tercih ettikleri yönündeki psikolojik bulgularla karşılaşılıyor.
Bu sonuçlara bakarak belki de ilgi duydugumuz karakterleri tekrar aklımızdan geçirebiliriz. Belki de bunca zamandır etkilendiğimiz ve neden ilgi duyduğumuzu anlayamadığımız karakterlerde kendimizin bir parçasını görüyoruzdur. İyi insan olma yolunda çabalarken her ne kadar istemesekte kötü davranışlarımız oluyor hatta bazen fark etmeden başka insanların hayatlarındaki kötü insan oluyoruz.
Ancak bu kötülük kurgusal olduğu sürece bizi rahatsız etmiyor. Eğer gerçekte bir kişi kötü davranıyorsa, benzerlikleri fark ettiğimizde kendimizi rahatsız hissederiz.
Belki de bu nedenden kurgusal hikayeler, iyi yanlarımızı sorgulamadan karanlık yanlarımızla başa çıkmamızı sağlıyordur.