Ahlak Doğuştan Mı Gelir?
6 Aralık 2022Dissosiyatif Füg
6 Aralık 2022
Adil Bir Dünyaya İnanmak Tehlikeli Midir?
Evrensel adalet ya da karma inancı zararlı davranışlara yol açabilir.
Leydi Diana’nın öldüğü trajik günü hatırlıyor musunuz? Galler Prensesi ve 3. Kral Charles’ın ilk eşi, yirmi beş yıl önce korkunç bir araba kazasında aldığı yaralardan dolayı öldü. Fotoğrafa aç paparazziler tarafından kovalanan limuzini, bir direğe çarptı ve Prenses Diana’nın koruması dışında tüm yolcular hayatını kaybetti.
Kazayı, halkın inanılmaz öfkesi takip etti ve bugün bile bu üzücü hikâye insanların ilgisini çekmeye devam ediyor. Enteresan şekilde insanların, olaya dair düşünceleri o zaman tamamen ikiye ayrılmış durumdaydı. Çoğu insan “Halkın Prensesi “ne, karşı konulamaz bir şefkat ve destek gösterdi, bu da sonucunda çok büyük bir devlet cenazesini ve basının haklarında bazı değişikliklerin yapılmasıyla sonuçlandı. Buna karşılık, halkın büyük bir kısmı Diana’nın karakteri hakkında aşağılayıcı yorumlarda bulundu ve hatta trajik ölümünden Diana’nın kendisini suçlayacak kadar ileri gitti. Diana’nın özel sekreterlerinden biri bile Prensesi kötüleyen kişisel bir açıklama yayınladı, Prensesi “aptallık” ve “zaman zaman apaçık kötü” olmakla suçladı.
Peki bu muhalif tepkileri nasıl açıklayabiliriz?
Adil Dünya Önyargısı
İlk olarak sosyal psikolog Melvin Lerner tarafından araştırılan “adil dünya hipotezi” veya “adil dünya yanlılığı” insanların doğuştan, evrenin daha büyük bir adalete sahip olduğuna inanmaya meyilli olduklarını işaret ediyor. Bu fenomeni, her yanlış şeyi düzelten kutsal bir varlığa duyulan inanç ya da insanların önceki eylemleri dolayısıyla paylarına düşen evrensel karma inancıyla karşılaştırabiliriz. “Ne ekersen onu biçersin” ya da “Eden bulur” gibi atasözleri doğrultusunda iyi insanların iyi kaderle ödüllendirildiği, kötü insanların hak ettikleri gibi cezalandırıldığı anlayışına varıyoruz.
Adil dünya hipotezi, pek çok öngörülemeyen felaket ve zorluğu içinde barındıran günlük hayatın zorluklarına bir yanıt olarak gelişmiş olabilir. Evrensel adalet duygusu, insanların daha öngörülebilir bir ortam yaratmasına ve öz yeterlilik duygusunu artıran kontrol hissinin oluşmasına yardımcı olabilir. Kısaca, adil bir dünyaya inanmak, insanların kendi kaderlerinden yükümlü hissetmeleri ve olumlu davranış sergilemeleri için motive edici olabilir.
Adil bir dünyaya inanmanın neden rahatlık ve öngörülebilirlik sağladığı sezgisel olarak açıktır. Ne yazık ki, bugünün dünyasına objektif bir şekilde bakmak bize inkâr edemeyeceğimiz bir gerçeği söylüyor: Adalet her zaman galip gelmez. Masum çocuklar savaşlarda yetim kalıyor, milyonlarca insan modern kölelik sisteminde haksızlığa maruz kalıyor, pek çok kibar ve yardımsever insanın başına sürekli ciddi zorluklar geliyor. Bu bizi, adil bir dünyaya olan inancın düşünmede sistematik bir hata veya önyargı oluşturduğuna dair üzücü bir sonuca götürür.
Adil Dünya Önyargısının Tehlikeleri
Pek çok önyargı durumunda olduğu gibi, adil dünya önyargısı da insanların yargılama biçimini etkiler ve sonraki seçimlerine zarar verir. Bu Prenses Diana’nın zamansız ölümü gibi felaketler veya trajediler bağlamında belirginleşir. Aşırı veya beklenmedik zorluklara tanık olmak, adil, öngörülebilir bir dünyadaki herhangi bir inançla çelişir. İyi insanların başına kötü şeyler geldiğinde genellikle huzursuzluk veya sıkıntıyla sonuçlanan inançlarda tutarsızlık ve içsel uyumsuzluk duyguları yaşarız. Çoğu insan, bu tür zor durumları çözmek için iki başa çıkma stratejisinden birini kullanır:
Kurbanın Mağduriyetini Telafi Etme
Bu strateji, gerçekleşen yanlışı düzelterek ve kurbanı destekleyerek bozulmuş adaleti onarmayı hedefleyen telafi etme eylemini kapsar. Diana'nın ölümü bağlamında, pek çok insan desteğini sunup, devlet cenazesine katılarak kraliyet ailesinin acısını azaltmaya çalıştı. Gelecekteki trajedileri önlemeyi amaçlayan basın haklarında değişiklik yapılması yönündeki kamuoyu baskısı.
Mağduru Suçlama veya Değersizleştirme
İkinci strateji, bilişsel uyuşmazlığı çözmek ve adil dünyaya olan mevcut inancı anlayışını onaylamak amacıyla söz konusu olan kurbanı suçlamayı veya karalamayı içerir. Kurbanı korkunç bir kaderi hak eden kötü bir insan olarak resmederek, adalet duygusunu ve dünyanın öngörülebilirliğini yeniden sağlamak mümkündür. Yine, bu stratejinin kanıtı, Prenses Diana'nın kazasından sonra, birçok kişinin kraliyet ikonuna karşı çıkıp onu medyaya uygunsuz davranmak veya kötü muamele yapmakla suçlamasıyla bulundu.
İlginç bir şekilde, bu iki başa çıkma stratejisinin çok farklı sonuçları vardır ve strateji seçimi genellikle insanların kendi fark yaratma güçlerine ilişkin algılarına bağlıdır. Mağdura anlamlı bir telafi sağlayamayacaklarını hissederlerse, alternatif stratejiyi tercih etmek ve zarar gören kişiyle sorumluluk almak daha kolay olabilir.
Adil Dünya Önyargısı Nasıl Aşılır?
Herkesin önünde suçlama ve utandırma, genellikle en az hak edenleri etkileyen son derece yıkıcı sosyal davranışlardır. Prenses Diana’nın ergenlik çağındaki oğulları annelerin akıl sağlığını çevreleyen kamuoyunda yapılan spekülasyonlardan dolayı şüphesiz çok sıkıntı yaşadılar, Harry bir röportajında annesiyle ilgili dolaşan bir sürü “yalan ve yanlış kanı” dolayısıyla bir dönem “tam bir çöküşe çok yakın” olduğunu belirtti.
Bu önemli bir soruna yol açıyor: Adil dünya önyargısıyla ilişkili yıkıcı başa çıkma stratejilerini nasıl en aza indirebiliriz?
Mağduru suçlamanın üstesinden gelmenin en umut verici yollarından biri, kendinizi diğer kişinin yerine koymak ve durumu nasıl yaşamış olmaları gerektiğini aktif olarak hayal etmeye çalışmaktır. Bu etkin bakış açısı, kişiyi empatiye yönlendirir, ayrıca olayların bir bakış açısına oturtulmasına ve zor bir durumla ilgili gerçekçi algıların sürdürülmesine yardımcı olabilir.
Siz Prenses Diana'nın yerinde olsaydınız nasıl hisseder veya nasıl davranırdınız?
Kaynakça
https://www.psychologytoday.com/intl/blog/stretching-theory/202210/is-it-dangerous-believe-in-just-world
Merhaba, ben Rümeysa Kurt. İstanbul Medipol Üniversitesi psikoloji ikinci sınıf öğrencisiyim ve dergide çevirmen olarak görev alıyorum.