Akıllar ve Ruhlar Emanette

İnsanlığın başlangıcından beri merak etmemiz ve çözümler üretmemiz bizi olduğumuz yere getirdi. Birçok icada imza attık, bilim dalları oluşturduk ve bu merak olgusunu sistematik hale getirdik. İnsanlar şüphesiz davranışlarını ve yaşadıkları psikolojik süreçleri de açıklama ihtiyacı duydu. Bu açıklamaları ellerindeki imkân yetersizliğinden dolayı çoğu zaman doğaüstü güçlere bağladılar. İnsanlık hep meraktan beslenen bir arayış içinde bulundu ve psikoloji bilimini keşfedene kadar cinci, büyücü, falcı, muskacı vb. ruh sağlığı alanında hiç eğitimi olmayan kişilere başvurdu ve başvuru sonucunda zarar gören yine insanlık oldu. Zamanla yine aynı insanlık tüm bu açıklama ihtiyacı duyduğu, ruhsal bozuklukların açıklamalarını bilimsel temelli ve kanıta dayalı bir sisteme oturttu ve modern psikoloji bilimini oluşturdu. 

Günümüzde halen, belirsizlikten kurtulma, geleceği bilme arzusu, güvende olma isteği, çaresizlik, sosyal uyum ihtiyacı ve korku duygularıyla insanlar değişik inançlara yönelebilmektedirler. Büyü ve fal da bu inançların başını çekiyor. (Köse & Ayten, 2009).  Toplum olarak halen, geçmişteki insanların saygıdeğer arayışlarının sonucu oluşmuş, ruh sağlığını stabil hale getirme odaklı çalışan, çağ dışı ürünlere talip haldeyiz. Cinci hocalar, büyücüler hala aramızda ve oluşturdukları piyasada ilgi odağı olmaya devam ediyorlar. İnsanları bir uzmana sevk etmek bir hayli zor iken, tavsiye edilmiş bir hocaya göndermek çok daha kolay ve sorunu bulunan insan için çok daha mantıklı. Toplum, hâlen bilimin ışığındaki reel çözümler yerine doğaüstü inançlardan beslenen hocalar ve büyücülerden medet umuyor. İşin üzücü tarafı ise insanların bu yöntemlere başvururken beslendikleri kaynağın kutsal inançları olması. Bu duruma dönüp baktığım zaman 21.yüzyılın içindeki karanlık orta çağın içinde yaşıyormuş gibi hissediyorum. İnsanların yüzlerce sene önce psikoloji bilimi henüz yokken kendilerince açıklamalar yapma gayretini de takdir etmiyor değilim. En azından insanlar bir çaba içindelermiş. Ama şu an böyle bir duruma halen şahit olmak ise yıkıcı ve inanç kırıcı oluyor. Bu yazımda uzmanlardan uzaklaşıp, çağ ve bilim dışı yöntemlere yönelen insanların neden bu yollara yöneldiğine, bu yönelimden kimin karlı çıktığına ve tüm bunların toplumun ruh sağlığını nasıl etkilediğine değinmek istiyorum

İlk olarak, yukarıda bahsettiğim ve insanları gerçek çözümler ile yüzleştirmekten çok uzak çağ dışı arayışları reel hayatımızı nasıl etkiliyor bundan başlamak istiyorum. Örneğin bir komşumuzu düşünelim. Evlerinde yoğun bir huzursuzluk hâkim ve kavga eksik olmuyor. Çözülemeyen birçok sorunlar var ve her geçen gün evlerindeki düzeni ve huzuru bu geçimsizlik hali bozuyor. Sizce ne yapmalı bu aile? Cevap aile terapistinden bir randevu alsınlar, olsa çok mantıklı olur değil mi ? Fakat bu mantıklı çözüme ilk seçenek olarak bakmayan insanların sayısı hiç azımsanmayacak kadar fazla. Bu insanların çözümleri ise tahmin edebileceğiniz gibi hoca veya büyücü gibi insanlar. Bu çözümsüzlük silsilesi sonucunda ise dönüşü olmayan olaylar yaşanıyor. İşte çözümleri yanlış yerlerde aramak ve kanıtlanmış bilimsel gerçeklikten uzaklaşmak toplumun genelini rahatsız edecek ve sadece o aile içinde kalmayacak olayları da beraberinde getiriyor. Bu sonuçların engellemesinin ne derece mümkün olduğunu eğitim hayatım boyunca görüyor olmak ise beni gerçekten çok üzüyor. Toplumun psikososyal dinamikleri ile hunharca oynayan ve kendilerini gerçek bir otorite olarak gören birtakım büyücü ve hoca olarak adlandırılan kesimin ise muhatap alınması ise çok daha üzücü bir durum. Antropolog Malinowski’ye göre, büyüyü, büyüsel eylemler yapan kişilerin elinde bulundurduğu kutsal değerleri kötüye kullanıp büyü yapan/yaptıran kişilerin olumsuz duygular ile hareket ettiği, her şeyi bildiklerini söyleyip insanların yanıltıldığı bir alan olarak tanımlamaktadır Kendi çıkarları uğruna insanların ruh sağlıkları ile alay ediyorlar. Bunu yaparken de insanların dini inançlarını kullanıyorlar. 

Bu çevreler, kendi uydurdukları argümanlar veya dinin bazı argümanları ile insanlara tanı koyuyor ve yönlendiriyor. Sonuç ise bozuk bir toplum sağlığı.

İşin karlı taraflarına gelecek olursak. Bu taraflar için durum oldukça güzel ve keyifli olsa gerek. Hiçbir bilimsel dayanağı olamayan fikirler ile yola çıkmış ve bilim çevrelerinde bir sıfatı bulunmayan bu büyücü, üfürükçü hoca kesimi insanların dini duygularını kullanarak, psikolojik rahatsızlıklarını tedavi ettiklerini iddia ediyorlar ve tabiri caizse insanları sağıyorlar. Günümüzden yüz sene önce ünlü sosyolog Max Weber “dünyanın büyüden kurtuluşu” ifadesini zikretmiştir. Weber bu ifade ile, modern dönemde din ve metafizik olguların önemini kaybettiğinden bahsetmektedir. Fakat toplumumuz içindeki bu cenahlar, yaptıkları bu sözde insanlık hizmetini halen insanlara bir çareymiş gibi dayatmaya devam ediyorlar (burada bir durup eğitim sistemimizdeki eksiklik için ufak bir pencere açıp, düşünebilirsiniz tabi). Bu sözde hizmetin sonucunda ulusal kanallara çıkacak kadar bir itibar, şan şöhret sahibi olan kişiler var. Bunun ekmeğini yemek dururken insanları bir uzmana sevk etmek ve sıkıntılarını giderecek reel bir çözüme kavuşturmak ise bu düzenbaz sözde ruh alimlerinin insanlıkları ile beraber geri planda kalıyor. 

Gelelim işin bizler ne yapmalıyız kısmına. Toplumun saf ve temiz inançlarını sömüren bu düzenbaz kesimin vadettiği şeyler çoğu insana çok mantıklı geliyor ki hala bu sözde ruh alimlerine talep var. Her ne kadar son zamanlarda sosyal medyanın gücü ile bu tip insanların foyası ortaya çıkmaya başlasa da hatırı sayılır bir kesim ya görmezden geliyor ya da görmüyor. Halen bazı internet sitelerinin soru cevap kısımlarında ‘’Psikoloğa ya da psikiyatriste gitmek caiz mi? ‘’ gibi sorular görüyorum ve bu durum beni sarsıyor. Toplumun ruh sağlığının teminatı olan kurumlara karşı oluşmuş bu tip bakışların altında yatan ana sebeplerin devlet nezdinde araştırılması ve önlem alınması gerekiyor. Bugün sosyal mecrada gördüğüm bir haberde bir üfürükçünün bir aileyi 700 bin lira dolandırdığı yazıyordu. Peki bu sadece bugünden bir örnek ve aslında mevzu burada paranın boyutu değil. İsterse 1 lira gibi sembolik bir ücret olsun. İnsanların bu tip sözde ruh alimlerinden halen medet umması mevzu ve bunun önüne geçmek için her bir ferdin toplumun ruh sağlığını korumak için taşın altına eline koyması lazım. Devletin bu konuda bilinçlendirici kampanyalar düzenlemekle beraber insanların kapsamlı psikolojik destek almalarını sağlamak gibi ana bir rolü de var. İleri gitme planı olan bir toplumdaki en temel kaygı toplumun ruh ve akıl sağlığı olmalı ki toplum toptan bir kalkınma işine girerken sağa sola yalpalamasın. Fakat bu kadar açık bir olgu gözler önünde durduğu halde kimsenin bu camianın sesini duymaması aksine diğer sözde ‘’toplumun ruhu’’ olan camialara, kulaklarını ve akıllarını emanet edip itaat etmesi ise beni bir parça hayal kırıklığına uğratıyor.

 

Yazan: Batuhan Tokan

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top
Skip to content