Duygusal Zeka Nedir ve Nasıl Arttırılır?

Duygularınızla ilişkiniz nasıl? Duygusal farkındalığınız var mı? Onları anlayabildiğinizi düşünüyor musunuz ya da kontrol edebildiğinizi? Peki ya başkalarının duyguları, onları anlamada ne kadar iyisiniz? İşte bütün bu sorular ve cevapları bizi ‘’duygusal zekâ’’ denilen kavrama götürüyor. Çok da yabancı gelmiyor biliyorum. Özellikle son dönemlerde karşımıza çok çıkıyor. Hatta kimisi IQ dediğimiz zekâ ölçüsünden bile daha önemli olduğunu savunuyor. Peki, nedir bu duygusal zekâ dedikleri şey?

Basitçe tanımlamak gerekirse duygusal zekâ, duyguları algılama, anlama, değerlendirme, kontrol etme ve duyguları yaşamına katkı sağlayacak şekilde düzenleme yeteneğidir. Hatta yetenekten çok, her insanın geliştirdiği bir beceridir diyebiliriz. Duygu dediğimiz kavramdan bir haber olduğumuz bir dünyayı hayal edin. Çevrenizdeki insanların üzgün, mutlu, heyecanlı ya da sinirli olduklarını anlamadığınızı, hatta kendi duygularınız ile ilgili hiçbir fikriniz olmadığını düşünün. İşte duygusal zekâ, bütün bunları mümkün kılıyor. Duygusal zekâmız sayesinde sosyal ilişkiler kurar, etkili kararlar alır ve harekete geçeriz. Anladığınız üzere hayatta başarılı olmak için yalnızca IQ yeterli değildir. Evet, IQ sayesinde istediğimiz okula girebiliriz, fakat insanlarla hatta kendimizle etkili bir iletişim içerisinde olmak için duygusal zekâya ihtiyaç duyarız. 

Sizin de tahmin edeceğiniz üzere duygusal zekâ dediğimiz şey herkeste aynı ölçüde değil. Kiminin duygusal zekâsı daha yüksek, kiminin daha düşük, tıpkı IQ gibi (internet üzerinden kendinizi test edebilirsiniz). Duygusal zekânızın yüksek olması sizi hayatınızın bir çok alanında başarıya ulaştırır. Diğer insanlardan daha iyi iletişim kurarsınız, çevrenizdekilerle daha iyi geçinirsiniz, kendinizi daha iyi anlar ve daha iyi ifade edersiniz, daha özgüvenli olursunuz, stresli durumları iyi yönetir ve kendi avantajınızda kullanabilirsiniz ve daha nicesi!

Yüksek bir duygusal zekâ beş ana beceriye ihtiyaç vardır:

1.Kendini Tanıma (Özbilinç)

2.Duyguları Yönetebilme (Özdenetim)

3.Sosyal Farkındalık

4.Sosyal beceriler

Kendini tanıma (özbilinç) , bireyin kendi duygularını anlaması, tanımlayabilmesi, duygularının kendisine ve hayatına olan etkilerinin farkında olması, güçlü ve zayıf yönlerini bilmesidir. Duyguları yönetebilme (özdenetim) ise onları sağlıklı ve etkili biçimde kontrol edebilmek, duyguları yaşantısında katkı sağlayacak biçimde kullanmak demektir. Özdenetim sahibi insanlar, ne tutkularının kölesi olur ne de onları bastırır, değişime kolayca uyum sağlar ve anlık zevklere karşı koyabilirler. Öte yandan sosyal farkındalık, bireyin çevresindeki insanların duygularını anlayabilme, yani empati kurabilme, daha sonra da bu bilgileri karşılarındakilere duygusal destek sağlayabilme ve insanların duygu ve davranışları arasındaki ilişkiyi kurabilme yetisidir. Sosyal beceri ise insanlarla etkili ilişkiler içerisinde olabilme, açık ve anlaşılır, sağlıklı iletişimler kurabilme becerisidir. Sosyal beceri, duygusal zekânın bir sonucudur diyebiliriz. Sosyal becerileri iyi olan insanlar takım çalışmasında çok iyidir, anlaşmazlıkları kolayca çözebilir ve yüksek iletişim becerilerine sahiptirler. 

Duygusal zekânın ne olduğunu kısaca öğrendik. Nelere ihtiyacımız olduğunu da öğrendik. Peki, duygusal zekâmızı geliştirmek mümkün mü, yoksa sahip olduğumuz kadarıyla yetinmeyi öğrenmemiz mi gerekiyor? Her ne kadar bunun doğuştan gelen bir şey olduğunu savunan araştırmacılar olsa da, çoğu, geliştirebileceğimiz konusunda hemfikir diyebiliriz. Ama nasıl? İşte başlamak için birkaç tavsiye.

Çeşitlilik Önemli 

Söz konusu duygular olduğunda tek düze biriyseniz, yani duygularınız konusunda bulunduğunuz yargılar ‘’iyi hissediyorum’’ ya da ‘’kötü hissediyorum’’dan öteye geçmiyorsa, o zaman duygusal açıdan zeki olmadığınızı üzülerek söylemek zorundayım. Duygular sadece üzüntüden, mutluluktan, korkudan ya da kızgınlıktan ibaret değildir. Duygularınızı tanımlayabileceğiniz binlerce sözcük var. Sizin sinirli olarak tanımladığınız şey belki de hayal kırıklığıdır, ya da üzgün olduğunuzda asıl hissettiğiniz yalnızlıktır aslında. Burada önemli nokta, duygularınıza farklı isimler vermek değil, tam anlamıyla ne hissettiğinizi anlayabilmek ve buna göre yargıda bulunmak. Farklı birkaç duyguyu aynı anda hissedebilirsiniz mesela. Üzgün hissediyor olmanız yeterli değil, bu üzüntü tatlı bir üzüntü mü, pişmanlıkla mı karışık ya da hayal kırıklığından mı kaynaklanıyor? Tabi ki bahsettiğimiz öyle kolay bir şey değil, pratik gerekiyor. 

Çoğu insan duygularından kaçar, onları görmezden gelir. Hâlbuki bir şeyler hissetmek kötü değildir, bizi insan yapar. Siz siz olun bu hataya düşmeyin! Bir dahakine bir şeyler hissettiğinizde önce bir durun, kulak verin, hissedin. Ne hissediyorsunuz, tanımlayın (basitte olsa). Fiziksel olarak nerede hissediyorsunuz, nasıl bir his, detaylıca tarif edin. Hatta bir kâğıda yazmak işinizi büyük ölçüde kolaylaştıracaktır. Peki, sizce bu duyguyu neden hissediyorsunuz, neyden kaynaklanıyor, spesifik bir olayın sonucu mu, başka insanlarla mı yoksa kendinizle mi ilgili, bu sorulara odaklanın. Bütün bunlara cevap verdikten sonra hemen bırakmayın, hissetmeye devam edin. Meditasyon yapmak bu noktada epey yararlı olacaktır. Gözlerinizi kapatın ve hissedin, dayanılmaz derecede negatif bir duygu olsa bile. Bu egzersiz, aynı zamanda stresli durumlarla daha iyi baş edebilmenizi sağlayacaktır.  

Gözlem yapın!

Duygusal zekânın yalnızca kendimizle ilgili olmadığından bahsetmiştik, aynı zamanda başkalarının duygu durumlarını anlamak da önemli. Bir dahaki sosyal buluşmanızda telefonunuza gömülmek yerine etrafınıza bakın, insanlara bakın, onları gözlemleyin. Söylediklerine, yüz ifadelerine, ellerine kollarına, her şeye dikkat edin! Onlarının duygu durumları üzerine düşünün. Kendinize sorduğunuz soruları onlar için de sorun. Bu demek değildir ki kendinize değil de başkalarının duygularına önem verin. Unutmayın, çevrenizdekilerin, özellikle sevdiklerinizin duygularını anlamaya çalışmak ve üzerine düşünmek kötü bir şey değildir. 

Etkili iletişim kurun!

İnsanlarla sağlıklı ilişkilere sahip olabilmek için öncelikle yukarıda belirttiğimiz iki adımı uygulamak çok önemli. Bu madde aslında duygusal zekanın bir sonucudur. Duygusal zekanız ne kadar yükselirse kurduğunuz iletişimler de o kadar iyi olur. Sosyal ortamlarda nasıl olduğunuza bakın. Duygularınızı tek başınıza tanıdınız, şimdi sosyal ortamlarda kendinizi tanıyın. Sözcükleri, yargıları, tonları ne kadar etkili kullanıyorsunuz, kendinizi ne kadar iyi ifade ediyorsunuz? En önemlisi beden dilinizi ne kadar etkili kullanıyorsunuz? Beden dilimiz, hepimizin bildiği gibi, iletişimde neredeyse sözcüklerden daha büyük bir rol oynuyor. Kendinizi sesli bir şekilde ifade etmeden de duygularınızı karşı tarafa aktarabilirsiniz. Bu nedenle beden dilinize fazladan özen gösterin. Bir diğer unsur ise mizah! Evet, yanlış duymadınız. Espriler şakalar yapın, insanları güldürün. Gülmek stresi azaltır, sinir sistemini dengeler, insanları rahatlatır. Espri yapmaktan kaçınmayın (soğuk olanlar hariç!). 

Anlaşmazlıkları lehinize kullanın!

Her ne kadar anlaşmazlıklar olumsuz gözükse de aslında ilişkilerin büyümesi ve güçlenmesi için çok önemli bir rol oynayabiliyor. Tartışmalar, anlaşmazlıklar, kavgalar, çatışmalar… Hepsi kaçınılmazdır! İnsanlar her zaman aynı fikre, aynı bakış açısına, aynı beklentiye sahip olamaz elbette. Fakat burada bizim için önemli olan kısım anlaşmazlıkların kendisi değil de çözüm kısmıdır. Bazen ancak böyle durumlarda gerçek duygularımızı açığa çıkarır, başkalarının duygularına kulak veririz. Çatışmaları sağlıklı ve yapıcı bir şekilde çözümlemek insanlar arasındaki anlayışın ve karşılıklı güvenin oluşmasına olanak sağlar. Tabi bütün bunlar için, anlaşmazlıkları bir tehdit unsuru olarak görmekten kaçınmak gerekir.

 

Yazan: Büşra Güçlü

Kaynak:

time.com

psychologytoday.com

helpguide.org

positivepsychology.com

verywellmind.com

aynapd.com

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top
Skip to content