Anlaması Güç Gerçek Ve Çocuklar

Geçtiğimiz günlerde bizi ansızın sarsan depremin getirdiği büyük bir üzüntüyle gözlerimizi açtık. Birçok gönüllü insan bölgeye orada henüz daha ne olduğunu dahi anlamlandıramayan insanların yakınlarına ulaşıp çıkarabilmek için koştular. Depremin ilk günlerinde giden yardımlar insanların yaşamının kurtarılabilmesi, fiziksel olarak alınan yaralanmalara müdahale, barınak ve yiyecek sağlanması gibi birincil öneme sahip durumlara yönelikti. Lakin depremzedelerin psikolojik olarak aldığı hasarlar da büyük öneme sahip olmakla birlikte saptanması daha uzun ve zor bir döneme tekabül etmektedir. Yaşanılan afetin getirdiği büyük can ve mal kaybı, önceden yaşanılan depremlerde de görüldüğü üzere büyük bir psikolojik yıkımı taşımaktadır ve bu alanda alınan hasar önemsenmeyip kendi haline bırakılabilmektedir. Bu da yıkımın hayatımızdaki şiddetini belirlemektedir. İnsanların yaşı, depremden aldığı psikolojik hasar üzerinde etkili bir rol oynamaktadır.  O yüzden bu yazımda en hassas yaş grubunu oluşturan çocukların ve ergenlerin depremden sonra psikolojik olarak değerlendirilmesi ve aldığı hasarlar üzerinde duracağım. “Ya ne oluyor ya ne oluyor?” diyerek daha ne olduğunu bile anlamayan küçük bir çocuğun ve birçoğunun yaşadıklarını anlamlandıramayan görüntülerine şahit olduk. Yaşananların şiddetini anlamak hepimiz için güçken çocukların bilişsel durumu göz önüne alındığında çok vahim bir tablo ortaya çıkıyor. İlerleyen zamanlarda da gözlemleneceği üzere çocuklar tecrübe olarak diğer insanlardan daha az donanımlı olduklarından dolayı mekân ya da yaşam kaybı gibi olguları anlamlandırma konusunda güçlük çekebilirler. Ve aynı nedenden ötürü kendilerini ve hissettiklerini ifade etmekte yetersizlik yaşayıp afetin getirdiği psikolojik hasardan daha fazla etkilenmeye de açıktırlar. Depremden sonra korku, kaygı, endişe ve huzursuzluk içeren tepkilerle karşılaşılabilir. Hatta yetişkinlerde seyrettiği üzere anksiyete, depresyon ya da travma sonrası stres bozukluğu gibi patolojilerin gelişmesi için zemin oluşabilir. Çocukların depremden sonra psikolojik sıkıntıları ve davranış şekillerinde yer alan bu değişimleri dört yaş grubunda inceleyeceğiz.
Bebeklik Dönemi: Bebekler psikolojik açıdan afetten doğrudan etkilenmezler lakin ebeveynlerin bu süreçte geliştirdikleri tutumdan etkilenirler. Annenin kaygılı davranışları bebekle arasındaki güven bağını olumsuz şekilde etkileyebilmektedir. Olumsuz seyreden bu gelişimsel dönemde yeme-içme düzeninde aksamalar ve uyku düzenleri aksayabildiğinden bebeklerde ağlama nöbetleri de kendini gösterebilir.
Oyun Çağı Dönemi: Üç ile beş yaş aralığındaki çocuklarda bu dönemde kaygı ve korkular oluşur. Ebeveynleri tarafından terk edilme korkusu gibi güven problemleri de geliştirebilirler. Sürekli deprem hakkında sorular sormak, olanları hikayeleştirerek tekrar tekrar anlatmak ya da yaşadığı kayıpları hatırlatan oyunlar oynamak gibi tutumlar sergileyebilirler. İleri zamanlarda da hiperaktivite bozukluğu, uyku terörleri, kekeme, ani ağlama krizleri ya da parmak emme gibi problemler oluşabilmektedir.
Okul Çağı Dönemi: Altı ile on bir yaş aralığındaki çocuklar arkadaşlarını kayıpları gibi durumlarda depresyona kadar gidebilen bir süreç yaşayabilirler. Yaşanılan afetten etkilenen çocuk, ailesinin de bu durum karşısında bir gücü olmadığını fark etmesi güven kaybıyla sonuçlanabilir. Bu noktada ebeveynlerine karşı tutumları değişebilmektedir. Bu tutumlarda aykırı ve itaatsiz davranma görülebilirken aynı zamanda aşırı bağlanma gibi bir tutum da gelişebilir. Uyku problemleri, ebeveyn yokluğunda tekrar afetle karşılaşma korkusu ya da okula devamsızlık gibi sorunlarla karşılaşılabilir.
Ergenlik Dönemi: Bu dönemdeki çocuklar toplumdan uzaklaşma, yalnızlık, özgüven eksikliği, suçluluk duygusu gibi belirtiler gösterebilir. Birçok insanın ölmüş olup kendisinin kurtulmasından suçluluk duyabilir. Yaşanan olayların getirdiği şeylerden uzaklaşmak için madde kullanımına yönelme ya da intihar teşebbüsü de görülebilmektedir.
Depremden sonra çocuklarda gelişen yukarıdaki bulgulara ek olarak huzursuz davranışlar, korkunç rüyalardan ağlayarak uyanmalar, öfke nöbetleri, kaybedilen kişinin hayaletini gördüğünü iddia etme, arkadaşlarına ve oyunlara ilginin azalması ve uzaklaşma, bebeksi davranışların gelişmesi, kusma, sebebi saptanamayan ağrılardan yakınma, okul başarısında düşüş gibi durumlar sıralanabilir.  Bu bulgulara rastlanan çocuklara güvenli bir alan yaratmak, güvendiği yetişkinliklerle zaman geçirmek ve konuşmak, bazı aktiviteler düzenlemek, küçük sorumluluklar yüklemekle beraber fazlasından kaçınmak gibi tutumlar bu dönemi daha kolay atlatmaya yardımcı olacaktır. Çocuklardaki bu bulguların varlığı iki haftadan uzun sürüyorsa ve şiddetliyse profesyonel yardım alınmalıdır. Travma yaşayan çocukların duygusal iyileşme şekli fizikselden farklıdır. İyileşme süreci her zaman olumlu yönde olmayabilir ya da tamamen ortadan kalkmayabilir. Yaşadığı travmanın çözümlenmediği çocuklar ilerideki hayatlarında bunların izini taşır. Sağlığını, okul başarısını, aile ve arkadaşlık ilişkilerini, özgüvenini ve bilişsel gelişimini olumsuz yönde etkileyebilir. Olaylara daha az şiddetle tepki verme ya da bununla başa çıkma yollarının geliştirilmesi iyileşme belirtileridir. Bu zorlu dönemden en çok etkilenen çocukların psikososyal destek alması, gelecekte bu travmanın etkisini yaşamamak veya azaltmak için çok önemlidir ve ihmal edilmemelidir.  Biliyoruz ki birçok acıyı peşinden getiren bu afet bizden birçok şey götürdü. Geride kalanların tutunduğu en önemli şeylerden biri de kurtulan çocukların nefesiydi. Çocukların anlamakta zorluk çektiği bu dönemi onlar için kolaylaştırmak ve en az hasarla geçirmelerini sağlamak da biz geride kalanlara düşüyor. Hepimize geçmiş olsun.
Yazar: Elif Ebrar Coşkun

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top
Skip to content