Beynimizin Koruma İçgüdüsü ve Anksiyete

      İnsan beyni, kendi içindeki görev dağılımı ve vücudumuzun hemen hemen tüm işlevlerini kontrol etmesi nedeniyle karmaşık bir yapıya sahip olduğunu kanıtlar niteliktedir. Aslında beynimiz anatomik olarak hiyerarşiktir de. Sol beyin bilişsel görevleri yerine getirirken sağ beyin kendimizi ifade etme yeteneğinden sözsüz iletişime kadar olan rolleri üstlenir. Beynin bu şahane yapısına rağmen bazen düzenin bozulduğu da olmuyor değil. Beynimizin de kendi içindeki görev dağılımını düzgünce yerine getiremediği olabiliyor. Anksiyete ise bu durumlardan bir tanesi denebilmektedir. APA, anksiyete bozukluğunu tekrarlayan müdahaleci düşüncelere veya endişelere sahip birey olarak tanımlar.  Bilimsel tanım olarak da beynin duygusal ve inhibitör kısımları arasındaki dengesizlik diyebiliriz.

Anksiyetenin belirtileri nelerdir?

  • Gergin, huzursuz ve endişeli hissetmek
  • Konsantre olmakta güçlük
  • Karamsarlığın hâkim olması
  • Uyku sorunları yaşamak
  • Bir durumu tekrar tekrar düşünmek (ruminasyon)

      Anksiyete aslında vücudu tehlikeye karşı savaşmak için hazır hale getirir. Oysa her zaman ortada somut bir tehlike yoktur. Evden çıkarken, sınava giderken veya herhangi bir tartışma sırasındayken meydana gelebilir. Çoğu zaman bize en kötü ama aynı zamanda gerçekleşme ihtimali belki de en düşük olan olayı zihnimizde kurgulamamıza neden olur. Bunu zihnimize yerleşmiş bir mağara adamı gibi düşünebiliriz. Her şeyin en ilkelini düşünür ve geçerli sebepleri de vardır. İlkel zamanlarda, insanlar mağarasından çıkınca başlarına gelebilecek çeşitli tehlikeler vardı. En basiti bir yırtıcı tarafından avlanmaları denebilir. Bu gerçekler nedeniyle kafamızdaki mağara adamını çok da suçlayamayız. Sadece günümüzde dinozorlar ortadan kalkmış ve artık mağaralarda yaşamıyorken hala zihnimizde bir mağara adamı bulunduruyor ve hareketlerimizi kontrol etmesine izin veriyor olmamız çok sağlıklı olmayabilir.

     Peki bunu önlemek için ne yapabiliriz?  

     Düşüncelerimizin doğruluğunu tekrardan ele alarak içinde bulunduğumuz ana odaklanmak ilk akla gelen ve belki de birçoğumuz için en etkili olabilecek çözüm yollarından biridir. Eğer anksiyete sadece bir düşünce şekli olmaktan çıkıp atak haline gelirse yapabileceklerimiz şunlardır;

  • Nefes egzersizi yapmak [(4 saniye kuralı) (4 saniye derin nefes alıp, 4 saniye nefesimizi tutup, 4 saniye nefesimizi vermek)]
  • Bulunulan zaman dilimine odaklanmak
  • 3-3-3 kuralını uygulamak (gördüğümüz, duyduğumuz ve kokusunu aldığımız 3 şeyi saymak)
  • Atağın geçeceğini kendimize hatırlatmak

       Kaygıya yaklaşımımız değiştiğinde hem ana odaklanmamız hem de bir şeyleri yönetmek daha kolay olacaktır. Yani içimizdeki o mağara adamını ilkellikten kurtarmaya çalışabilir, günümüze daha uygun bir hale getirebiliriz. Hepimiz içimizde bir miktar kaygı taşırız. Kimimiz küçükken kaydıraktan kaymaktan endişe duyardı, kimimiz de sınıfta sunum yapmaktan kaygılanırdı. Kaygılar, içinde bulunduğumuz döneme ve olaylara göre şekil değiştirir ama özünde hepsi aynı noktadan çıkar: beynimizin bizi koruma içgüdüsü. Önemli olan bu kaygıyı fark edip avantaja dönüştürmektir. Kaygıyı kontrol edebildiğimizde kendi üstümüzdeki söz hakkımız da artacaktır.

Tuğse Dönmez

Kaynakça

www.choiceandmedication.org

www.anxietyuk.org.uk

www.psychiatry.org

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top
Skip to content