En Akıllı Şizofren Piyanist: David Helfgott

“Aklın dengesi bozulmuşsa yüce müzikten etkili bir çare, daha huzur verici bir ilaç yoktur.”

                                                                                                               William Shakespeare

     Mental olarak sağlıklı bireyler için nöronları işlevini yerine getirebilen kişilerdir diyebiliriz. Yani beyin aktivasyonlarında herhangi bir problem olmayan kişiler sağlıklı bireylerdir.

     Beyin de meydana gelen bir hasar her zaman olmasa da çoğu zaman davranışlarımızda, konuşmalarımızda gözlemlenebilir. Bunlardan en bilindik olanı ise şizofrenidir. Bu hastalığın belirtilerinden birkaçı halüsinasyon görmeleri ve olmayan sesleri duymalarıdır. Gerçek hayatla bağları zayıftır ve kafaların da kurdukları dünya içerisinde yaşar, davranış bozuklukları sergilerler. Sağlıklı bireyde olmasını beklediğimiz birçok davranışı gözlemleyemeyiz.

     Peki, olması gereken davranışlar bizi gerçekten olması gereken kişi mi yapar? Bu soru üzerinde konuşabilmek için öncelikle olması gereken kişinin ve davranışlarının nasılını belirlemek gerekir ki bu da işin felsefesine girer ve tartışmaya fazlasıyla açık bir konudur.

     Ben ise bunu şizofren bir piyanistin hayatıyla göstermek istiyorum. İsmi David Helfgott. Kendisi yaşayan bir deha. “Rachmaninoff’un 3. Piano Concerto” eserini çalmak isteği ile girdiği hem fiziksel hem de psikolojik savaşın sonun da şizofreni hastası olur.

     David’in babası, çocukken babasıyla birçok problemi olan, aynılarını çocuğuna da yaşatan bir babanın oğludur. Baba problemi ile akla gelen ilk isim Freud’tur. Babasıyla çocukken yaşamış olduğu ilişkisel problemler sonucu Oidipus kompleksi yaşayan bireyin sahip olabileceği birçok davranışı David’in babasında da görmek mümkündür. Annesiyle kuramadığı bağı David’e de yaşatarak onu kendisine bağlar ve annenin evde hiçbir sözü yoktur.

     Babasının çocukken kemanını kırdığını fakat onun David için müzik adına her şeyi yaptığını vurgulayarak sürekli ne kadar şanslı bir çocuk olduğu söyler. Babasına karşı minnet ve öfke duygusu barındıran David, içinde bulunduğu ikirciklilik ile baş etmeye çalışır. Yaşamış olduğu karmaşa yüzünden küçük bir çocuk olduğunu unutur.

     Çok katı, kesin kuralları olan baba, David’e her zaman başarılı olması gerektiğini vurgular,

“David her zaman başarmalısın.”

“Bir çocuk her zaman yutkunmasını bilmeli.” (Shine’96)

 

     Katıldığı yarışmalarda birinci olmaktan başka şansı yoktur. Fakat babası o yarışmalarda yeteneğinin fark edilip ödül olarak kazandığı bursların hiç birini kullanmasına izin vermez.

     İlk olarak Amerika fırsatını kaçırır ve hastalığı bu olaydan sonra nükseder. Sonrasında Kraliyet Müzik Akademisi’nden de burs kazanır, fakat bu sefer babasına karşı gelir ve ailesiyle olan bağını bitirme pahasına okula gider. Yani ikircikliliğinin minnet kısmını Amerika ödülünde, öfke kısmını ise Londra’dan aldığı burs ile sergiler.

     Babasından ayrılır fakat onun en sevdiği beste, Rachmaninoff’un 3. Piano Concerto’sunu çalarak ona karşı olan bağlılığını (bağımlılığını) kanıtlama çabasından asla vazgeçmez. Uzun süren çalışmaların sonucunda dünya da bu eseri çalabilen üç kişiden biri olur.

     Shine filminde, besteyi çaldıktan sonra sahnede geçirdiği kriz ile hastaneye yattığı anlatılsa da aslında hastalığına konserden kısa süre sonra yaşadığı krizin sebep olduğunu söylüyor kendisi. Vermiş olduğu bir röportajda hastalığının sebebi çaldığı eser değil, kişisel sorunları ve üzüntüleri olduğunu belirtiyor. Fakat temele inersek üzüntülerin altında yatan ana kaynak baba olduğu için dolaylı yoldan sebebin besteyi çalabilmek için verdiği büyük mücadele olduğu söylenebilir.

     On iki yıllık tedavi sürecinin altıncı yılından sonra evde tedavisine devam ederek piyanosuna kavuşur ve eşi Gillian’ın desteği ile hak ettiği muameleyi geri kazanır. Konserleri dünyanın birçok yerinde devam etmektedir. Ben de bu yıl içerisinde İstanbul’da vermiş olduğu konserini izleme fırsatı elde ettim. Söylenildiği gibi gerçekten yaşayan bir deha! Öyle güzel bir atmosferdi ki ifade edilebilmesi çok zor. Hem çaldığı eserlere hem de çalarken kendi kendine konuşmasına, mırıltılarına şahit olduk. İki ses birbirine karışınca ortaya başka eserler çıktı.

     Yalnızca çaldığı piyano ile değil, aynı zamanda bizlere karşı göstermiş olduğu davranışlarıyla da kendisine hayran bıraktı. Evet, o bir şizofren fakat mental olarak bu denli hastayken nasıl oluyor da böyle güzel davranışlar sergileyebiliyor? Davranış bozuklukları nedir? Davranışın bozukluğunu ne belirler? Sağlıklı bireyler olarak davranışlarımızın kaçı David Helfgott kadar saygılı?

     Ancak bu demek değildir ki her mental hasta David gibidir. Şizofreni çok ciddi bir hastalıktır ve tedavisi ömür boyu devam etmez, önemsenmezse hem kişinin kendisine hem de çevresine hasar vermesine sebep olur. Bilimsel olarak davranış bozuklukları bunu ifade eder.

     David’i ayrı kılan ise müziğe karşı olan tutkusudur. Onun hastalığı hasara neden olmadı, yarara sebep oldu. Davranışlarını müzik ile şekillendirdi. Onu bugünlere vazgeçmeyişi ve sevgisi getirdi. Hastanede gördüğü tedaviyi müzik ile taçlandırınca şizofreniye meydan okuyabildi.

     Shakeaspear’in dediği gibi

“Aklın dengesi bozulmuşsa yüce müzikten etkili bir çare, daha huzur verici bir ilaç yoktur.’

     Kendine iyi gelen şeyi hayatının merkezine koyabildiğinde şizofreniye bile başkaldırabiliyorken, biz sağlıklı olduğumuzu iddia eden bireyler olarak ne kadar kendimize iyi gelen şeylerin farkındalığındayız?”

Yazan: Elif Aksoy

Faydalanılan Kaynaklar:

  • David Helfgott/ Biyogrofik Film ‘Shine’

  • David Helfgott Web Sitesi:

  • http://davidhelfgott.com/biography/biography.php

  • PSİKESİNEMA DERGİSİ / BABALIK VE SİNEMA / Mayıs-Haziran 2018 Sayı:17 / Kral Oidipus’tan Hamlet’e  Baba Katilliği Üzerine – Banu Bülbül

  • Haluk Bilginer / ŞEKSPİR7 MÜZİKALİ

  • Shine Filmi üzerine analiz:

  • Parmak Uçlarında Bir Yaşam: Shine

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top
Skip to content