Görünmeyen Engel – Fobilerimiz

Yükseklik, kapalı alan, hayvan, asansör fobisi… Birçoğumuzun hayatında yer edinen ya da bir tanıdığımız vasıtasıyla şahit olduğumuz fobilerdir bunlar ve bu durumlarda çevremizden ‘Bundan mı korkuyorsun, bu sana zarar verebilecek bir şey değil ki?’ gibi tepkiler almamız olağandır. Çevremizdeki insanların dediği gibi korkulacak bir şey yok mudur ortada ya da bu korkuyu kontrol etmek elimizde midir? Bu yazıda fobilere ve altlarında yatan sebeplere bir göz atacağız.

Fobi, birtakım nesnelere ya da durumlara karşı normalden daha fazla korku duymak olarak tanımlanıyor. Normal düzeydeki korkuyu fobilerle karıştırmamak gerek. Korku her organizmada görülmesi gereken, sağlıklı bir duygusal tepkidir. Fobiler ise bir duygusal tepki olan korkunun abartılı hali yani aşırı korkudur. Psikoloji’de fobiler, insanlarda sıklıkla görülen anksiyete (kaygı) bozuklukları olarak kabul edilir. Fobisi olan insanlara ‘fobik’ de deniyor.

O zamanlar henüz fobi olarak tanımlanmasa da bu aşırı duygusal tepkinin ilk örneklerini Amerikalı Davranışçı Psikolog John Watson ve arkadaşı Rayner’ın ‘Little Albert Deneyi’nde görüyoruz. Öğrenmede deneyimin ve koşullanmanın temel olduğunu vurgulayan bu davranışçı psikologlar 1920 yılında 9 aylık bir bebekle bu deneyi gerçekleştirmişlerdir. Deneyden kısaca bahsetmek gerekirse; Little Albert deneyin başında beyaz sıçandan ya da herhangi bir beyaz nesneden korkmayan yani genetik olarak bu nesnelere karşı aşırı korkuya sahip olmayan bir bebektir. Deney başladığında psikologlar, Albert beyaz sıçana her dokunduğunda çok yüksek bir ses vermişler ve bebek bu sesi her duyduğunda ağlamaya başlamıştır. Bu uygulamanın birkaç kez tekrarlanmasının ardından küçük Albert sıçanı her gördüğünde, aynı yüksek sesi duymasa bile ağlamaya başlamıştır. Deneyin sonunda beyaz sıçan dışında pamuk,  beyaz sakal gibi nesnelere karşı da şiddetli bir korku geliştirmiş, onları her gördüğünde ağlamaya başlamıştır.

Hepimizin az çok aşina olduğu ‘Pavlov’un Köpekleri’ deneyinde vurgulanan temel kavram olan ‘klasik koşullanma’ yı, John Watson kendi deneyinde de vurgulamıştır. Little Albert’in şiddetli korku oluşturmasının sebebini klasik koşullanma yoluyla öğrenme kavramına bağlamıştır. Kısacası, aynı durumun birkaç kez tekrarlanması ve sürekli olumsuz sonuçlar doğurmasıyla birlikte o duruma karşı aşırı korku beslemeye ve fobi kazanmaya başlayabiliyoruz. Birkaç kez asansörde kalmış ve kötü sonuçlar deneyimlemiş birinin asansör fobisine sahip olması ve asansöre binmekten kaçınması gayet mantıklı geliyor değil mi?

Modern Psikoloji fobi oluşumunun tek sebebinin koşullanma yani deneyimleyerek öğrenme olmadığını söylüyor. Fobiler genetik temelli de olabilir. Kan, iğne, aşı, ameliyat gibi fobiler kalıtsal yani genetik olarak kazanabileceğimiz fobilerdir. Klasik koşullanmayı vurgulayan travmatik deneyimler yoluyla da fobi kazanabiliriz. Kedi veya köpek saldırdıktan sonra sadece o hayvanlara değil çoğu hayvana karşı bir korku oluşması gibi. Bununla beraber psikologlar, gözlem yapmanın ve izlemenin özellikle küçük yaştaki çocukların fobi oluşturmalarının sebebi olduğunu söylüyorlar.

Aramızda fobisi olanlar bilir ki; bu şiddetli korku anında vücudumuzda birtakım semptomlar hissederiz. Normal düzeydeki korku anında da deneyimlenen kalp çarpıntısına, mide bulantısı, el ayak boşalması, baş dönmesi ve ağız kuruluğu da eşlik eder. Fobimizle karşı karşıya kaldığımızda o durumdan kurtulmaya çalışmak ve bir çıkış yolu aramak da semptomlarla birlikte deneyimlediğimiz şeylerdir.

Ne mutlu ki uzmanlar, psikoterapinin en faydalı olduğu, yüzde yüze yakın başarılı sonuç verdiği alan olarak görüyorlar fobilerin tedavisini. Uzmanlar, BDT yani ‘Bilişsel-Davranışçı Terapi’ yöntemiyle fobilerden kurtulabileceğimizi ve hayatımıza daha sağlıklı bir şekilde devam edebileceğimizi dile getiriyorlar.

Fobilerimizden kurtulmanın ilk adımının onların sebebini öğrenmek olduğunu düşündüğüm için bu yazıyı yazmak istedim. Umarım yol gösterici olmuştur.

 

Yazan: Zeynep Acayir

Kaynakça:

Makale1:

Reinforcement Learning, High-Level Cognition, and the Human Brain – Massimo Silvetti, Tom Verguts

Makale2:

Is Conditioning a useful framework for understanding the development and treatment of phobias? (2005)

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top
Skip to content