Kayıp Tanrılar Ülkesi – Ahmet Ümit

Doğduğun ev kaderindir derler. Peki ya doğamadığın bir ev? Bir anne şefkatinden uzak ya da
babanın verdiği o güveni ve merhameti hissetmeden büyümek. İnsanlar hayatı boyunca
yaşadığı birçok durumun temelini doğduğu eve bağlar. Bizler ne kadar inkar ya da büyük
ölçüde kabul etmesek de doğduğumuz ve büyüdüğümüz evde yoğurulur hamurumuz. Eksik
ya da fazla her olsalık bizi hayatımızda çok başka bir noktaya ve kişiliğe sürükler. Peki ya bu sürüklenmenin sınırı nedir? Ne kadar etkiler bizi bu sürüklenme? Bizi biz yapan şeylerden ve bu eksiklik ya da fazlalıktan nasıl kurtuluruz? Unutmak bir çözüm müdür? Yoksa bastırılan ve unutulan her duygu bir çığ gibi önümüze mi düşe
Ahmet Ümit birçoğumuzun tandığı, adını polisiye kurgularıyla tanıtan, kitaplarının birçok dilde çevirisi olan bir yazardır . Kayıp Tanrılar Ülkesi kitabında da birçok unsuru harmanlayarak bizlere sunar. Yazar, kitapta bizlere hem arkeolojiden hem de Yunan Mitolojisinden birçok bilgi öğretiyor ve bunu polisiye kurgusuyla harmanlıyor. Aynı zamanda meraklandığımız bir kurgu bizleri bekliyor. Olay örgüsü içinde patolojik bir vakadan da bahsediyor. Kitabı okurken her sayfayı büyük bir merakla çevirdiğimiz kimi zaman şaşırdığımız kimi zaman heyecanlandığımız bir kurgu bizi bekliyor. Hikaye Berlin’de cinayet büroya gelen bir ihbarla başlıyor. Başkomiser Yıldız ve onun yardımcısı Tobias cinayet mahaline geldiğinde katilin cinayeti mistik bir tören şeklinde tasarlayarak cesedi Zeus’a sunulmuş bir şekilde kalbi çıkarılarak katledilen Cemal Ölmez’in cesediyle karşılaşıyorlar. Pergamon Antik kentinin bulunması ve kazı aşamasında büyük yardımları olan Ölmez ailesinin büyük büyük dedesi aslında ailenin mitolojiye olan bağıyla arkeolojiye olan ilgisini oluşturuyor ve katilin kurbanları bir sunak şeklinde tasarlayıp cinayetlerini mitolojik öğeler kullanarak yapması gizemi daha da artırıyor. İp uçlarını yavaş yavaş toplayan Başkomiser Yıldız’ın en önemli ipuçlarından biri de Cemal Ölmez’in bababsının bir dönem kendisini Kronorus sanmasıdır ve bu yüzden tedavi görmesidir. Hastalığının adı Grandiyöz Paranoyadır ve bu paranoya Megolamaninin son evresidir. Kişinin kendini ünlü biri, büyük bir devlet adamı, hatta giderek peygamber sanma halidir. Bu paranoya aslında çok tehlikelidir. Ölümle bile sonuçlanarak kötü durumlara sebebiyet verebilir. Belki bu bilgi hikayemizin gizemini aydınlatacak bir ipucu olur, kim bilir ? Unutmak bir lütuf mu? Yoksa büyük bir ceza mı? Hep beraber okuyarak göreceğiz. Son olarak yazımı kitaptan bir alıntıyla bitrmek istiyorum. Belki bu alıntı sizlere katili bulmakta minik bir ip ucu olur. “Babasız çocuklar tanrıya sığınırdı o ise tanrı olmayı seçti.”
Hatice Gündoğdu

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top
Skip to content