Kırmızıyı Benim Gördüğüm Gibi Mi Görüyorsun?

Benim gördüğüm kırmızı senin gördüğünle aynı mı?

En başta bu soru kafa karıştırıcı gözüküyor. Renk, görsel deneyimin doğasının bir parçasıdır, yerçekimi gibi temeldir. Öyleyse nasıl olur da başka birisi renkleri senin gördüğünden farklı görür?

Saçma gözüken bu soruyu geçersiz kılmak için farklı nesneleri işaret edip “Bu ne renk?” diye sorabilirsin. Başlangıçtaki fikir birliği meseleyi çözüyor gibi görünüyor.

Fakat daha sonra rahatsızlık veren değişkenlik su yüzüne çıkabilir. Bazılarının yeşil dediği kilime diğerleri mavi der. Bazı insanların mavi ve siyah dediği elbiseye bazıları da beyaz ve altın rengi der.

Huzursuz edici bir olasılıkla karşılaşırız. Kullanılan etiket üzerinde anlaşsak da belki senin kırmızı deneyimin benimkinden farklı ve belki de benim yeşil deneyimime tekabül edebilir mi? Bunu nasıl bilebiliriz?

Sinirbilimciler bu asırlık bilmecenin üzerinde çalışıyorlar ve bu sorulara bazı cevaplar bulmaya başladılar. Netleşen bir şey ise renkteki bireysel farklılıkların neden bu kadar rahatsız edici olduğudur.

Renkler ne gördüğümüze anlam kazandırır

Bilim insanları neden renkli görüşe sahip olduğumuzu soğuk, analitik terimlerle açıklar: Renk, nesne tanımaya yarar. Ve bu kesinlikle doğru fakat her şeyi açıklamaz.

Nesnelerin renk istatistikleri rastgele değildir. İnsanların etiketlemeyi tercih ettiği görüntü kısımları (“top”, “elma”, “kaplan”) herhangi bir renkte değildir: Sıcak renkte (turuncu, sarı, kırmızı tonları) olma olasılıkları daha fazladır ve soğuk renkte (mavi, yeşil tonları) olma olasılıkları daha azdır.

Bu gözlemler beynimizin renkleri nesneleri tanımaya yardımcı olması için kullandığını ve belki de diller arasındaki evrensel renk adlandırma modellerini açıklayabileceğini ileri sürüyor.

Fakat nesneleri tanımak renkli görüşün tek, hatta belki de asıl işi değildir. Yakın zamanda yapılan bir çalışmada sinirbilimci Maryam Hasantash ve Rosa Lafer-Sousa, katılımcılara -muhtemelen otoparklarda görebileceğimiz enerji tasarruflu sarı aydınlatma olan- düşük basınçlı sodyum ışıklarla aydınlatılmış gerçek dünya uyaranları gösterdi.

Sarı ışık, gözdeki retinanın rengi doğru şekilde kodlamasına engel olur. Araştırmacılar, gönüllülerde bu yeteneği geçici olarak etkisiz hale getirirlerse bu bozulmanın renk bilgisinin normal işlevini gösterebileceğini düşündü.

Gönüllülerin ürkütücü sarı ışık altındaki çilek ve portakal gibi nesneleri hâlâ tanıyabilmesi, rengin nesneleri tanımak için kritik olmadığını gösteriyordu. Fakat meyveler iştah açıcı görünmüyordu.

Gönüllüler ayrıca yüzleri de tanıyabildiler fakat solgun ve hasta gözüküyordular. Araştırmacılar normal yüzlerin renklerine yönelik beklentilerimizin bozulduğunu düşünüyor. Solgun görüntü bize bir şeylerin yolunda gitmediğini söyleyen bir tür hata sinyalidir. Bu olgu, bilginin algımızı nasıl değiştirdiğine dair bir örnektir. Bazen bildiklerimiz, ya da bildiğimizi düşündüklerimiz, nasıl gördüğümüzü etkiler.

Bu araştırma, rengin bir şeylerin ne olduğunu söylemek için kritik olmadığını ve bunun yerine olası anlamı hakkında bilgi verdiği görüşünü destekliyor. Renk, meyvenin türünü söylemek yerine muhtemelen lezzetli olup olmadığını söyler. Yüzler hakkında konuşursak renk, öfke ve utanç duygularının yanı sıra hastalığı da tanımlamamıza yardımcı olan hayati bir işarettir.

İnsanlar arasındaki renk deneyimlerindeki değişkenliği bu kadar rahatsız edici kılan, özellikle sosyal etkileşimlerdeki anlam açısından rengin önemi olabilir.

Nesnel, ölçülebilir renkler için arayış

Renk deneyimindeki değişkenliğin bir diğer nedeni ise renkleri kolayca ölçemememizdir.

Nesnel bir deneyim ölçüsüne sahip olmak bizi öznellik tereddüdünden kurtarabilir. Örneğin konu şekil olduğunda boyutları bir cetvel kullanarak ölçebiliriz. Görünür büyüklük ile ilgili anlaşmazlıklar tarafsız bir şekilde çözülebilir.

Renk söz konusu olduğunda farklı dalga boylarının oranlarını ölçebiliriz. Ancak bu “spektral güç dağılımları” renklerin fiziksel temeli olsa da tek başlarına bize rengi söylemezler. İnternette popüler olan elbise resminin de kanıtladığı gibi belirli bir dağılım, malzeme ile aydınlatma hakkındaki varsayımlara ve bağlama bağlı olarak farklı renklerde gözükebilir.

Belki de renk, beynin ışığa verdiği tepkiden meydana gelen “psikobiyolojik” bir özelliktir. Eğer öyleyse renk için nesnel bir temel dünyanın fiziğinde değil de insan beyninin tepkisinde midir?

Beynimiz rengi hesaplamak için bağlamı ve beklentilerimizi de göz önünde bulundurarak retinal sinyalleri yorumlayan ve serebral kortekste bulunan geniş bir devre ağını çalıştırır. Beyin aktivitesini gözlemleyerek bir uyaranın rengini ölçebilir miyiz?

Beyinlerimizin kırmızı rengine yanıtları benzer

Manyetoensefalografi (MEG), beyindeki sinir hücreleri iletişim kurmak için ateşlediğinde meydana gelen ufak manyetik alanları izlemek için kullanıldı. Makine öğrenmesi kullanılarak çeşitli renklere verilen tepki sınıflandırılabildi ve katılımcıların gördüğü renkler beyin aktivitesi üzerinden çözülebildi.

Sonuç olarak evet, beyindeki aktiviteyi ölçerek renge ulaşabiliriz. Sonuçlar, her rengin farklı bir beyin aktivitesi modeliyle ilişkili olduğunu gösteriyor.

Fakat bu beyin tepkisi modeli insanlar arasında benzerlik gösterir mi? Bu cevaplanması zor bir soru çünkü bunun için birinin beyin anatomisiyle başka birininkinin mükemmel bir şekilde eşleşmesi lazım ki bu gerçekten de zordur. Şimdilik ilgili başka bir soru ile ilerleyebiliriz. Kırmızı ve turuncu arasındaki kurduğumuz ilişkiler birbirine benzer midir?

MEG deneyi gösterdi ki insanların renkleri nasıl etiketledikleri değerlendirildiği zaman algısal olarak birbirine daha benzer olan iki renk, daha benzer beyin aktivitesi modeline neden oluyor. Böylelikle açık yeşil ve koyu yeşil objelere baktığımızda beynimizin renge tepkisi oldukça benzer olur fakat sarı ve kahverengi objelere baktığımızda tepki oldukça farklı olacaktır. Dahası, bubenzerlik ilişkileri insanlar arasında korunur.

Fizyolojik ölçümler ile “Kırmızılık nedir?” gibi metafizik soruların çözülmesi pek de mümkün değildir. Ancak yine de MEG sonuçları, rengin üzerinde anlaşabileceğimiz bir gerçek olduğuna dair güvence sağlıyor.

 

Çeviren: Zeynep Şevval Bayraktar

Kaynak: theconversation

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top
Skip to content