Psikolog – Adli Bilimler Uzmanı Kaan Sağır ile Röportaj

1- Adli psikolojiden bahsedebilir misiniz? Sizin bu alanda ilerleme motivasyonunuz neler?

Adli Psikoloji, adalet sistemindeki karar süreçlerinde kullanılacak psikolojik delillerin toplanması, değerlendirilmesi ve sunulması ile uğraşan psikolojinin uygulamalı bir alt alanıdır. Ceza ve hukuk davaları ile ilgilenir. Amerikan Psikoloji Birliği’nin tanımına göre; “…Psikolojinin bilimsel, teknik ya da uzmanlık bilgisini hukukun özellikle yasal, idari ya da sözleşme ile ilgili alanlarına uygulayan psikolojinin herhangi bir alt disiplini (örn. klinik, gelişimsel, sosyal, bilişsel) içinde çalışan bir psikoloğun profesyonel pratiğine” adli psikoloji denir. Akademik açıdan değerlendirildiğinde, adli psikoloji alt alanındaki uzmanlığa sahip bilim insanları suç davranışına yönelik teoriler geliştirmek, suç davranışlarıyla ilgili psikolojik sorunları anlamak, suç eyleminin mağdur üzerindeki kısa ve uzun vadeli etkilerini anlamak, mağdur, fail veya suç tanıkları ile yapılacak olan adli görüşmelere ilişkin etkili yöntemler geliştirmek ve görüşmelerden elde edilen ifadeleri etkileyen faktörleri tespit etmek gibi konularda araştırmalar yürütürler. Tanımlardan da anlaşılabileceği üzere adli psikolojinin hukuk disiplini ile sıkı bir bağı olduğunu söylemek mümkündür. Bu bağ akademik olarak adli psikoloji alanda üretilen bilginin içinde bulunduğu milletin uygulamalı alanında kullanılıp kullanılamayacağını da yakından etkilemektedir. Örneğin, mahkemelerdeki jüri üyelerinin seçimi ve jürinin kararlarını etkileyen faktörler akademik anlamda bir adli psikoloğun çalışma konulardan biri olmakla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti hukuk sisteminde jüri sistemi yer almadığı için bu konu uygulamada çalışabileceğiniz alanlar arasında yer almamaktadır. Uygulamalı alanda ve/ya yukarıda belirtilen kamu hizmetlerinde çalışan adli psikologların başlıca görevi; adli nitelikli görüşmeler yürütmek, uygun ölçme değerlendirme yöntemlerini uygulamak ve bunun sonucunda ilgili mercilere sunulmak üzere kapsamlı raporlar hazırlamaktır.

Hukuk ve Adli Bilimlere olan merakım Latant (Gizil) Dönemde başladı. Sherlock Holmes izleyerek ve okuyarak bu alt alanda iyi olacağımı düşündüm. Neden ben de adli psikolog olmayayım dedim ve önce psikoloji lisans okudum sonra adli bilimler yüksek lisansı yaptım. Adli vakalar bana geldiğinde ön dosya incelemesi yaptığımda ilk önce 5N2K sorularını sorarak ve cevaplandırarak sonuca ulaşacağımı düşünürüm. Süreç devam eder ise adli psikolojinin yöntem ve tekniklerini uygularım.

2- Çalışırken etik sorunlarla karşılaşıyor musunuz? Karşılaşıyorsanız bu sorunlar neler?

Düşünce erdemleri, karakter erdemlerinin aksine huy ve alışkanlık sonucu ortaya çıkan erdemler değil, eğitim yoluyla kazanılan erdemlerdir. Aynı zamanda, onları karakter erdemlerinden ayıran bir diğer nokta ise, ortayı bulmayı değil, uçta olmayı gerektirmesidir. Örneğin, bilgili olmak bir düşünce erdemidir. Ne kadar bilgili olunursa, o kadar erdemli olunur, bu örnekten de anlaşılacağı üzere, bilgili olmanın ortası yoktur, uç noktada olmayı, ya da uç noktaya yakınlaşmayı gerektirir. Düşünce erdemlerine bakıldığında, iki ana yeti ön plana çıkmaktadır: akıl (nous) ve aklı başındalık (phronesis). Aklı başındalık, iyi yapmayla ilgili olarak nelerin kendisi için iyi ve yararlı olduğu konusunda yerinde düşünebilmektir. Aklı başında kişi, hayat boyu erdemli eylemde bulunan, ne yaptığını bilen ve bunu yapma kararlılığını gösteren kişidir. Akıl ise, eylemle ilgili ilkeleri vermektedir, aklı başındalık, her tek durumda bu ilkelerin uygulanmasını sağlamaktadır. Aklı başındalık ve karakter erdemleri, birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Aklı başında olmaktan bağımsız asıl anlamda iyi olmak ve karakter erdemlerinden bağımsız aklı başında olmak olanaksızdır, aynı zamanda doğru tercih ancak aklı başındalıkla yapılabilmektedir. Bu bağlamda etik bir sorunla karşılaşmamak için bu alanda eğitim vermiş ve kıdemi olan üstatlarımdan fikir alırım ve Türk Psikologlar Derneği Etik Yönetmeliğine önem veririm. Etik bir sorun ile karşılaştım; ama müsaade etmedim.

3- Hukuki bir süreçte adli psikolog olarak etkileriniz neler? Bu süreçte hangi yöntemleri kullanıyorsunuz?

Mahkemelerin veyahut diğer yetkili mercilerin adli psikologların değerlendirmesini istediği başlıca konular şunlardır;

1) Mağdurla ve zanlılar ile Adli Görüşme,

2) Cinsiyet-Temelli /Aile İçi Şiddet ve Koruma Tedbirlerinin Değerlendirilmesi,

3) Çocuk İhmal ve İstismarı Vakalarının Değerlendirilmesi Yasayla İtilafa Düşen Çocukların Değerlendirilmesi,

4) Sosyal İnceleme Raporları

5) Ceza Sorumluluğu Değerlendirmeleri,

6) Çocuk Koruma Kanunu Kapsamındaki Koruyucu ve Destekleyici Tedbir Kararları,

7) Boşanma Davalarında Velayet Kararları,

8) Kişisel İlişkinin Sınırlandırılması,

9) Evlat Edinme Süreçleri,

10) Denetimli Serbestlik Kapsamında Takip ve Değerlendirme ve cezaevlerinin kontrolünü yaparlar

Ayrıca; adli psikologlar; kamu hukuk’u, karma hukuk’u, özel hukuk kapsamında insan davranışları, duyguları, düşüncelerini içeren bütün davalarda uzman olarak çalışır. Adli psikologlar, kriminolojik görüşler sunarlar ve kriminalistik tespitler yaparlar. Adli psikologlar; emniyet güçlerine, yargıya yardımcı ve destek olurlar. Adli psikologlar, adaletin tecelli edebilmesi için kamu yararına hizmet ederler. Bu alt alanın resmi olarak tanınması için Psikologlar Kanunu elzemdir.

4- Sahada adli psikolog olmakla kamuda adli psikolog olmak arasında nasıl farklar var?

Adli psikologlar, objektif ve projektif testler aracılığı ile kriminalistik çalışmalar yaparlar, adli profilleme yaparlar. Ceza ve Hukuk davalarında ya da adalet ve güvenlik sektöründe adli psikologlar çalışır.

5- Sizce adli psikolojide mağdurlarla mı yoksa sanıklarla mı çalışmak daha zorlayıcı?

İnsan ve Toplum Bilimleri ile ilgilenmek başlı başına kaotik. İster adli alanda katil ile çalışın ister maktul ile çalışın; sonuçta iki vatandaşında bir yaşam öyküsü var ve bu yaşam öyküsünü anlamak, tespit etmek ve çözmek, sonuca ulaştırmak başlı başına bir iş uğraşı. Bu bağlamda kriminolojik ya da viktimolojik olarak insanın başına gelen hadiseyi çözmek kolay değildir.

6- Suçlularla çalışırken objektif olmak sizleri zorluyor mu?

Psikoloji alanında ve genel olarak insan ve toplum bilimleri araştırma ve uygulama alanlarında çoğu zaman toplumsal veyahut davranışsal etmenler göz ardı edilmektedir. Oysaki insan ve toplum bilimlerinin, doğa ve fen bilimlerinden ayıran en önemli fark, incelediğimiz nesnenin aynı zamanda özne olmasıdır. Bu yüzden sosyal dünyanın etkilerini göz önünde bulundurarak çalışmaların yapılması önem arz etmektedir.

7- O şartlarda alınan rehabilitasyon verimli oluyor mu? Daha verimli hale gelmesi için neler yapılmalı?

Önce sizlere psikoterapi ile rehabilitasyon hizmetinin farkını anlatmam gerekir. Rehabilitasyon, bir kimsenin iş yapmaya engel olan sakatlığını ya da hastalığını gidermek, onu iş yapabilecek, çalışabilecek duruma getirmek için uygulanan sağaltım, bakım ve eğitim işidir. Psikoterapi, akıl sağlığı sorunlarını tedavi etmek için bir psikiyatrist veyahut psikolog ile konuşarak ve gerekirse uygulamalı teknik ve yöntem kullanarak gerçekleştirilen sağaltım yöntemlerini ya da tekniklerini ifade eden genel bir terimdir. Psikoterapi sürecinde birey durumu, ruh hali, duyguları, düşünceleri ve davranışları hakkında bir şeyler öğrenir. Psikososyal destek ise afetlerden, yaslardan, krizlerden etkilenen bir toplumun farkına vardığı bazı ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla iç ve dış kaynaklardan yararlanarak sorunlara çözüm bulmak için bireylerin, ailelerin ve toplumun harekete geçmesini sağlamayı ifade eder. Adli psikologlar, iyileştirme hizmeti verebilir, psikoterapi hizmeti veremez; çünkü psiko-teröpatik bağ kurmaması gerekir. Amaç bilgi toplamak, bilgi edinmek ve sonuca ulaşmak için adli psikolojinin yöntemini ya da tekniğini uygulamaktır. Yargı teşkilatına ve kolluk kuvvetlerine mesleki yeterliliğini ve yetkinliğini kullanarak adli psikolojik fayda, destek sağlamaktır.

8-Sizi zorlayan görüşmelerden sonra psikolojik destek alma ihtiyacı duyduğunuz oldu mu, olduysa hangi konulardaki görüşmelerden dolayı oldu?

’Çaresizlik nedir, bilir misin, sen hiç? Boğazının düğüm düğüm olduğu, boğulur gibi hissettiğin oldu mu hiç? Çığlıklarının taş duvarlarda yankılandığını ve kimsenin seni duymadığını hiç hissettin mi? Ve bir köşeye çaresizce yığılıp kaldığın oldu mu hiç?’’ Aklıma bu özlü söz geldi. Büyük ihtimalle bana başvuru yapan müracaatçıların düşünceleri ve duyguları burada ifade edildiği gibidir. Gelelim, benim duygu ve düşüncelerime. Neler anlatsam? Neler yaşandı, nelere şahit oldum, neler yaptı insanlar birbirine, neler geçti önümden bazen seyrettim bazen müdahale ettim. Adli Psikologlar etten ve kemikten yaratılmış, sıkıntıları olan ve sıkıntıları hisseden varlıklardır; ancak profesyonel anlamda başvurucunun sıkıntısını hissetmek ayrı yaşamak ve taşımak ayrı kavramlardır. Başvurucunun sıkıntısını hissetmezseniz anlamlandırmanız çok zor olacaktır. Hayatlar zaman tüneli gibi biz Adli Psikologlar biraz daha hızlı akıp gider. Devamlılık ilkesi ve yaşam tecrübelerinin kalan izleri ile yetiniriz. Ben de kıymetli meslektaşlarımdan destek almaktayım.

9-Çocuk suçlularla yapılan çalışmalarda yüzde kaç oranında pozitif dönüşler alınıyor?

Çocuk suçluluğu bugün belli başlı bir konu haline gelmiş bulunmaktadır. Çocuk suçluluğunu erişkinlik dönemindeki işlenen vukuatlardan ayıran en önemli özellik, bu dönemin gelişiminde problemli evre ya da geçiş evresi olarak adlandırılan ergenlik dönemine rastlamasıdır. Doktrinde, çocuk suçluluğu kavramı yerine suça itilen çocuk kavramının kullanılması gerektiği bu çerçevede olmak üzere de hükümlü çocukların tutulduğu yerlerin cezaevi ya da hapishane olarak değil ıslahevi olarak adlandırılması gerektiği ifade edilmektedir. Buna gerekçe olarak da söz konusu olanın, kişiliğinin gelişimini ve oluşumunu henüz önemli ölçüde tamamlayamamış bir birey olması, esas olanın çocukların temel haklarının ve güvenliklerinin korunması ve gereksinimlerinin karşılanması, esenliklerinin geliştirilmesi olduğu belirtilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nde, 12-18 yaş arasındaki insanların işlediği suçlarla ilgili çocuk suçları kavramı kullanılmaktadır. Esas olarak, 12-15 yaş arasındaki çocukları yargılamak üzere kurulan mahkemeler Çocuk Mahkemeleri adı altında kurulmuşlardır. Bu mahkemelerin kuruluş kanununda, 18 yaşındaki çocuklar-gençler üç kategoriye ayrılmışlardır. 11 yaşın altındakiler için çocuk, 12-15 yaş arasındakiler için küçük ve 15-18 yaş arasındakiler için genç kavramı kullanılmaktadır. Meseleye, karşılaştırmalı hukuk açısından yaklaşan bir görüşte, çeşitli milletlerde yukarıda ifade edilen yaş arasının 16-21 yaşları arasında değiştiği belirtilmiştir. Buna göre, bu milletlerde suç hukuku açısından çocuk olarak nitelendirilen bazı kişilerin gelişim psikolojisi açısından çocuk sayılmamaktadır. Gelişim psikolojisi açısından çocukluk, ergenlik çağının başlamasıyla sona ermektedir. Bu nedenledir ki bu milletlerde çocuk suçluluğu terimi değil, genç suçluluğu ya da reşit olmayan kimselerin suçluluğu terimleri kullanılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nde ise suçlu çocuk ya da çocuk suçluluğu terimleri hem çocukluk dönemini hem de ergenlik döneminin önemli bir kısmını kapsayacak şekilde kullanılmaktadır. Doktrinde üzerinde genel bir uzlaşmaya varılmış tanımda ise, söz konusu suç, bir çocuktaki anti-sosyal yani psikopat eğilimlerin kanun ve devlet müdahalesini gerektirecek bir duruma dönüşmesi olarak tanımlanmaktadır.

Toplum içinde saygınlık kazanacak, kendini gerçekleştirecek doğru, olumlu, yaratıcı ve üretken yol ve yöntemleri bulamayan gençler, ruhsal çatışmalarını, korkularını, kaygı ve öfkelerini saldırgan davranışlarla ve şiddet eylemleriyle gidermeye çalışırlar. Gerekli gereksiz saldırgan davranışlara yönelip ilgili ya da ilgisiz bir şekilde şiddet olayları içerisinde yer alırlar. Ayrıca bu yapıdaki bir insan, bulunduğu toplumsal konumu ve rolünü beğenmeyecektir. Toplum tarafından engellendiğini, ilgi ve sevgi göremediğini düşünecektir. İlgi görmek, saygı kazanmak için saldırgan davranışlara, şiddet eylemlerine değer ve yer veren davranış kalıplarını ve örneklerini kullanacaktır. Çocuğun suça itilmesinde, sosyolojik nedenlerin psikolojik nedenlerden daha fazla rol oynadığı, hatta birçok psikolojik nedenin kaynağında da sosyolojik nedenlerin bulunduğu genel olarak kabul edilen bir görüş vardır; elbette tartışmaya açıktır.

10-Bu alana yönelmek isteyen kişilere ne tavsiye edersiniz?

Hoşnut olmayabilirler! Halinden, tavrından, tarzından. Konuşmandan, çok konuşmandan. Duruşundan mesela; dik dik duruşundan. Saçından, başından. Mizacından ve mizahından da. Kimi zaman rahatlığından, kimi zaman rahatsızlığından. Güneşin doğuşundan, batışından. Kendin olmandan, kendini bulmandan. Arkana bakmadan koşmandan hoşnut olmuyorlar; çünkü korkuyorlar… Yolun ortasında açan çiçekten, meyve veren ağaçtan, yolunu gözleyenden. Duvardaki resimden, kitaptaki isimden, kitaptaki karakterden, dizideki ya da filmdeki karakterlerden. Bakışından. Görüşünden. Görünüşünden. Duygularından. Eylemlerinden. Düşüncelerinden. Sesinden. Senden, benden, bu görselden, bu hayattan ve aşktan… Bırak korksunlar… Sen devam et; çünkü hayat ve aşk, böyle bir şey! Kamu spotu: Psikologlar için Bağımsız Meslek Yasası ve Ruh Sağlığı Yasası ELZEMDİR!


Koordinatörler: Ravza İlayda Yüce – Yağmur Güneysu


Dergi Psikopol, öğrencilerin bakış açılarını, deneyimlerini ve araştırmalarını paylaşma fırsatı sunan bir topluluk olarak, alanında önde gelen isimleri ağırlamaktan gurur duymaktadır. Değerli uzmanlarla iş birliği yaparak, dergimizin sayfalarını zenginleştiren ve okuyucularımıza önemli içerikler sunmamıza yardımcı olan ekip arkadaşlarımıza, ayrıca değerli görüşleri ile deneyimlerini bizimle paylaştığı için Uzman Psikolog Kaan Sağır’a teşekkür ederiz. Gelecekte de benzeri iş birliklerini sürdürme umuduyla, dergimizde yer alan içeriklerin okuyucularımıza faydalı olmasını dileriz.
-Dergi Psikopol Ekibi-

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top
Skip to content