Shakespeare, ‘Bütün dünya bir sahnedir!’ der. Devamında da ‘Kadın erkek ancak birer oyuncu.’ diye ekler. Çünkü sahnenin oyuncuları insandır. İnsana dair ne varsa bu sahnede gözlemlenebilir. Tiyatro, insanı insan ile tanıtan bir sanat dalıdır. Filmden ayrılan yanı ise, seyircinin her sahneyi canlı bir şekilde deneyimliyor olmasıdır. Canlı performans oluşu, konunun kişi üzerindeki etkisini arttırır. Çünkü kendiyle bağdaştırdığı karakteri ya da olayı görüyor olması bu noktada önemlidir. Böylelikle kendini ve insan ilişkilerindeki davranışlarını dış göz olarak gözlemleyebilir. Yani tiyatro kişinin kendini tanımasında önemli bir yere sahiptir.
Replikler, oyuncular arasında gerçekleşen ve bireysel konuşmaları içerir. Kimi oyunlarda dış ses de vardır, olayları anlatır. Oyuncuların birbirleri arasında ki konuşmaları, insan ilişkilerini yansıtır. Hepsi hayatın içinden şeylerdir, bizi anlatırlar. Olağanüstü bir kurmacayla yazılmış olsa bile. Monolog sahneler ise tek kişilik sesli konuşmalardır. Oyuncu, düşüncelerini, duygularını yani iç sesini dışa vurur. Bireyin iç dünyasında yaşadıklarını duyabilmemizi sağlar. Kısaca, sahnenin tamamını bir insan olarak düşünebiliriz. Bu sahne; kişinin bireysel hayatını, kurduğu ilişkileri, bu ilişkilerin onda oluşturduğu etkileri, göstermek istediği ve istemediği özelliklerini, yani insanı her haliyle içine alır.
Tiyatro, normal zaman da göremediğimiz hayatları görmemize, tanımamıza da olanak sağlar. Hakkında hiçbir fikrimizin olmadığı o hayatın, aslında bizden çok da farklı bir noktada olmadığını görürüz. Bilmediğimiz, tanımadığımız şeye temkinli yaklaşırız genelde. Tiyatro ile ‘benden çok farklı’ diye etiketlediğimiz hayatın içinde kendimizden parçalar görüp kalıp yargılarımızdan uzaklaşırız. Böylelikle koruduğumuz sert duvarları kırabiliriz. Çünkü her oyunda seyircinin kendiyle bağdaştırdığı bir sahne vardır. Montaigne Denemeler’inde dediği gibi, ‘Her insanda insanlığın bütün halleri vardır.’
Yani seyirci, sahnede birebir kendine benzeyen ya da kendinden çok farklı olduğunu düşündüğü insanları, hayatları izlese de, sonuç olarak yine kendine karşı iç bakışını geliştirir. Orada neler olduğunu, bildiği bilmediği yanlarını tanır. Yani kendiyle tanışır. Psikolojinin de temel amaçlarından biridir bireyi kendine yöneltmek. Bunun da en etkin yolu doğru sorular sorabilmektir. Fakat soru sormak da bilgi ister. Bu bilginin edinildiği yerlerden biri de tiyatro sahneleridir. Yani önce bilgi, sonra soru ve son olarak da cevap arayışı. Fakat bunların olabilmesi için gören bir göze ve dinleyen bir kulağa ihtiyaç vardır. Aksi takdirde bakarak ya da duyarak hiçbir şeyin farkındalığına ulaşamayız. Farkındalık olmadığı müddetçe, iç bakışımızı geliştirebilmemiz mümkün değildir.
Yazan: Elif Aksoy
Görüntülenme Sayısı: 19