Rüyalar

Binlerce yıl boyunca, insanlar rüyaların mistik olduğunu veya benliğimize bir pencere olduğunu düşündüler. ”Dr. Jekyll ile Bay Hyde” gibi önemli edebi esere ilham verdiği söylendi. Periyodik tablonun düzenlenmesi gibi bilimde çığır açan gelişmeler ve Rolling Stones’un ”(I Can’t Get No) Satisfaction” gibi hitler doğurdu.

Rüyalarımızın bir anlamı veya amacı var mı? Neden rüya görüyoruz?

Salvador Dali, 1944 ” Bir Narın Etrafında Uçan Arının Sebep Olduğu Rüyadan Uyanmadan Bir Saniye Öncesi. ”

Salvador Dali’nin bu yapıtında, bir kadın, arının sesinden uyanıyor ve beyni; vızıltıyı ve sokmayı açıklamak için detaylı bir hikaye yaratıyor :

Kükreyen kaplanlar ve vücuda saplanan süngü.

Dali, rüyaları kendisinde bıraktığı etkiyi seviyordu ve rüyaların kendisine en iyi fikirleri verdiğini söylüyordu. Ve burada gördüğünüz tablosu 1944 yılında rüyalara genel bakışı yansıtıyordu.
Uykuya dalmadan önce beyinlerimiz, geveze nöronlarla doluyor ve tüm o elektriksel aktivite, kaotik elektromanyetik dalgalar rüyaları oluşturuyor. Uykuya dalarken beynin her köşesindeki aktivite yavaşça azalır. İnsanları o anda uyandırıp ne düşündüklerini sorarsanız ”Hiçbir şey, bırak da uyuyayım.” diyeceklerdir ama bir buçuk saat sonra beyin yeniden aktifleşir. Beyin sapında, ”Pons” adı verilen küçük bir bölge, hareket etmemizi engeller.

Gözlerimiz dışında tüm vücudumuz geçici felce uğruyor. Buna, hızlı göz hareketi uykusu deniyor. Bazen beyin sapındaki o nokta, işlevini kaybedip korkunç sonuçlar doğurabiliyor ve fiziksel olarak rüyalarını canlandırılabiliyor, bu hastalığa REM davranış bozukluğu deniyor. Çoğu kişi, rüyaları yalnızca gözleriyle canlandırır.

Rüyalarımız, uyandığımız sırada oluşmuyor. Uyku sırasında deneyimliyoruz. REM uykusu sırasında beyin, gündüz veya gece büründüğü tüm modellerden farklı, benzersiz bir modele bürünüyor. Beyinde kapanan bölgelerden biri, mantıksal yargı filtresi olan ”Prefrontal Korteks”. Muhtemelen bu yüzden tuhaf ve anlamsız rüyalar görüyoruz. Beyindeki amigdala ve hipokampus yani duygusal kısmın tamamı ise ateş gibi aydınlanıyor.

Uyku süresinin beşte birini rüya görerek harcıyoruz ama çoğu rüyayı unutuyoruz. Yatmadan önce üç bardak su içmeniz rüyayı hatırlamanıza yardımcı olabilir çünkü gece boyunca birkaç kez uyanacaksınız ve rüyaları hatırladığınızı fark edeceksiniz. Ama yine de zor çünkü uyku sırasında, norepinefrin seviyesi daha düşüktür. Bu, uyanık ve tetikte hissetmemizi sağlayan bir kimyasal haberci. Beyinde hatıra oluşturmamızı sağlıyor ve farklı bir kimyasal olan serotonin seviyesini düşürüyor. Görünen o ki, serotonin salımı durduğunda, beynin, gözlemlediği şey her ne ise onun çok önemli olduğunu düşünmesini sağlıyor.

Birkaç bin yıl geriye gidelim. Herkesin ortak fikri rüyaların, tanrılardan mesaj verdiğiydi. Pek çok eski medeniyet, rüyaları çözümlemek için büyük kılavuzlar yarattı.

Üç bin yıl önce Mısır’da yazılmış bu kılavuz gibi. İlan ettiğine göre ”Her kim rüyasında, poposunu açık görürse, sonunda fakir kalacağına işarettir.” Eski Mısır’da ”popo” ve ”son” birbirine benzer kelimelerdi (pehwey). Mısır’da rüya yorumlarında sıklıkla kelime oyunu kullanılırdı.

Milattan önce ikinci yüzyılda, Artemidorus adında biri, ilk rüya araştırmacısı oldu. Onun kılavuzu, Roman İmparatorluğu çapında yaptığı yüzlerce görüşmeye dayanıyordu.
Göbek deliği, ebeveynlerinizin öleceğinin işaretidir.
Dul bir kadın, sakalı olduğunu görürse, ikinci bir koca bulacaktır.
Peynirsiz pasta iyidir, peynirli pasta, aldatmaya işaret eder.

Bazı anlamlar zaman içinde değişse de, rüyaların anlamlı olduğu inancı yüzlerce yıl korundu. Daha sonra, 1600’lerin sonunda, Avrupalı bilginler, rüyaların yorumlamasına tepeden bakmaya başladı. Britanyalı filozof John Lock, rüyaların ”manasız, önemsiz” ve ”mantıksız” olduğunu söyledi. Kraliçe Victoria zamanında, bazı yemekleri yemenin ve hazımsızlığın çok çılgın rüyalara yol açtığına inanılırdı.

1899’da, rüyalarla ilgili çalışmaları değiştirecek iki kitap yayınlandı. Biri, modern sinirbilimin babası Santiago Ramon y Cajal’ın kitabıydı. Kitap, nöronların, sinir sisteminin en temel birimi olduğunu söylüyordu. Bilim insanlarının yaptığı deneylere göre, nöronlar, elektrik sinyalleriyle iletişim kuruyordu. 1930’larda bir cerrah, hastaların açık beyinlerine elektrik şoku verdi ve hastalar, ani görüntüler deneyimledi. Bazı bilim insanları, rüyanın böyle olduğuna inanıyor :

Uyuyan beynimizde rastgele elektrik fırtınaları mantıksız görüntüler oluşturuyor.

Ama diğer kitap, yani Sigmund Freud’un Düşlerin Yorumu kitabı, rüyaların çok daha fazlasını içerdiğini iddia ediyordu. Rüyaların, en derin arzularımızın kılık değiştirmiş temsilcileri olduğunu savunuyordu. Bu sembollerin çoğu cinsel içerikliydi. Freud’un ilk destekçilerinden olan Carl Gustav Jung da rüyaların, bilinçaltından gelen mesajlar olduğuna ama sırf seksle ilgili olmadığına inanıyordu. Rüyaların Tanrı’dan gelen bir mesaj ya da hazımsızlığı yansıttığı fikirlerden uzaklaşmak ilerlemeye işaret etti ve rüyalar yeniden ilgi çekmeye başladı.

1933’te Düşlerin Yorumu kitabının baskıları, diğer pek çok Yahudi yazarın kitapları gibi Nazi ateşine atıldı. Aynı yıl, Alman gazeteci Charlotte Beradt Alman halkının rüyalarını gizlice kaydetmeye başladı. Rüyalar, ceset ve işkence doluydu.
Rüyalarda fırın ve lamba gibi ev eşyaları, sahiplerini Nazilere ihbar ediyor,evlerinin koruyucu duvarları toz olup havaya karışıyordu. O rüyalar artık kehanet gibi görünüyor.

O zamandan beri araştırmacılar, onlarca ülkeden binlerce rüyayı özenle topladılar ve bazı modeller fark ettiler. En popüler rüyalar, kovalandığını,seks yaptığını ve düştüğünü görmekle ilgili. Beş kişiden biri, rüyasında dişlerinin döküldüğünü görüyor. Erkekler, rüyada daha çok diğer erkekleri görürken kadınlar iki cinsiyeti de eşit ağırlıkta görüyor (The Content Analysis Of Dreams, 1966). Çocuklar rüyada çoğunlukla hayvanları görüyor (Children’s Dreams, 1982). Ve rüyaların yalnızca %5’i, rüyayı görenin bilmediği yerde geçiyor (The Phenomenology of Dreaming, 1970).

Rüyada gördüğümüz şeylerin çoğu, uyanık haldeki hatıralarımızdan geliyor. Dr.Stickgold, günde üç dört saat Tetris oynamaları için öğrenciler buldu ve rüyalarında Tetris şekilleri görmeye başladıklarını gözlemledi.

Ayrıca, oynadıktan sonra Tetris’in ne olduğunu hatırlamayan hafıza bozukluğu bulunan kişilerle de çalıştı. Ancak oyun, bu kişilerin de rüyasına girdi.

1983’teki bir rüya çalışmasında rüyasında dişinin döküldüğünü gören kişilerin daha kaygılı olduğunu ve dişleri hakkında daha çok düşündükleri ortaya çıktı. Çocukların hayvanları görme sebebi, muhtemelen bütün günü onlarla geçirmeleri. Erkekler diğer erkekleri görüyor çünkü uyanıkken, en çok bu konuda endişe duyuyorlar. Hitler iktidara geldiğinde Almanların gördüğü rüyalar kehanet değildi ama rastgele rüyalar da değildi. Rüya gören kişilerin, uyanıkken hissettiği korkuların yansımasıydı. Rüyaların kişiye özel bir Rorschach testi olduğu düşünülebilir.

Lüsid Rüyalar

Lüsid rüya yani rüyayı bilinçli olarak kontrol etmek. Lüsid rüya da diğer tüm beceriler gibi bir beceri. Bir günde bir işte en iyi olmayı bekleyemezsiniz. Öncelikle, rüyalarınızı hatırlama çalışması yapmalısınız. Rüya hatırlamak, en önemli şey. Ayrıca, rüyada olduğunuzu fark etmeyi öğrenmelisiniz.

Gerçeği sorgulamanın da faydası oluyor. Uyanıkken ”Bu bir rüya mı?” sorusunu kendinize ne kadar sorarsanız, rüyadayken de bu soruyu sorma ihtimali artıyor. Ve rüyada olduğunuzu anladığınız anda, rüyayı yönetebilirsiniz. Lüsid rüya gören birinin beynindeki aktiviteye baktığınızda, frontal korteks, beynin tüm diğer kısımları uyurken, uyanmaya başlıyor. Yani, frontal korteks ”Uçmak çok eğlenceli olacak.” diye düşünebilir ve bunu düşündükten sonra kişi, rüyada gerçekten uçabilir.

Ama rüyalar, basit bir gece gezmesinden fazlasını içeriyor olabilir. Bazı bilim insanları, yaratıcılık ve öğrenmede rüyanın önemli olduğunu düşünüyorlar. Bir deneyde, deneklerin bir labirenti öğrenmeleri ve sonra uyumaları istendi. Denekleri erken uyandırdıklarında rüyalarında labirenti gördüklerini söyleyen kişiler, en çok ilerlemeyi gösteren kişiler oldu.

Denek fareler, gün içinde gezdikleri labirentleri rüyalarında görüyor.

Labirentte ilerlerken belirli beyin aktivitesi modeli görülüyor.

Fare buraya gelip uyumaya başladığında, aynı model yeniden canlanıyor. Yani, bir görev hakkında rüya görmek, hafızayı canlandırma ve geliştirme sürecinin bir parçası. REM uykusu, yalnızca hatırlamamıza değil, unutmamıza da yardımcı oluyor. Unutmak öğrenmenin önemli bir parçası ve görünen o ki, REM uykusu, beynimizin silmesi gereken, saklaması gerekmeyen şeyleri silmekte önemli bir araç. Böylece zihnimize yeni bilgiler ekleyebiliyoruz. Bu seçici unutkanlık duygusal hatıraları kontrol etmekte de faydalı olabilir. Travmatik bir deneyim yaşadıysanız bunu unutmanıza veya içselleştirmenize yardımcı olabilir.

Bilim insanları; memeliler, sürüngenler, mürekkep balığı ve kuşlarda REM uykusuna benzer bir şey buldular. Erkek Zebra ispinozu, eşini etkilemek için kendi özel şarkısını öğrenmelidir. Genç erkekler, babalarının şakımaları

nı dinleyip kendi yorumlarını katarak söylemeye çalışırlar. Bu çalışmalar sırasında nöronlar çalışır ve ses kasları belirli modellerde bükülür. Sonra aynı modeller, biraz daha serbestçe gece tekrar edilir. Bu tüylü Casanovalar, rüyalarında, aşk şarkılarının farklı yorumlarını görüyorlar.

Bu durumdayken, kuşun gerçekten bir şarkı oluşturması gerekmiyor ama farklı modelleri test ederek kötü olan kısımları çıkarabiliyorlar. Her gece şarkılar serbestleşiyor ve her gün yeniden hizaya giriyor. Ta ki, tüm o şakımalardan temiz, net bir melodi çıkana kadar. İnsanlarda da benzer bir durum olabilir.

Puslu rüya hali, mantıktan ve kötü sonuçlardan sıyrılmış zihnimizde, kavrayışın ve atılımların zeminini hazırlamak için en iyi zaman olabilir. Labirentte tek bir yola odaklanmayı bırakırsanız hiç düşünmediğiniz farklı yollar keşfedebilirsiniz. REM uykusu rüyasının bir işlevi de normalde ayıkken keşfedemeyeceğimiz çılgın çağrışım ve bağlantıları tanımlama fırsatını vermesi olabilir. Salvador Dali, rüyaların yaratıcı gücüne inanıyordu. Yaratıcılık, sahip olduğumuz bilgiyi, yeni ve heyecanlı bir biçimde bir araya getirebilmekten başka bir şey değildir.

‘Eserlerim, rüyalarımın özenli bir icrasıdır.”
Salvador Dali

 

Çeviren: Faruk Karakoç

Kaynak : The Mind, Explained

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top
Skip to content