Sosyal Medyadaki İdealize Benlikler: Ördek Sendromu

Hemen hemen hepimizin aktif olarak kullandığı ve hayatımızın birçok alanına nüfuz eden sosyal medyayı neden kullandığımızı hiç düşündünüz mü? Hayatımızın birçok karesini paylaştığımız mecrada gösterilen hayatların salt gerçeği göstermediğinin farkında olsak da o kusursuz karelerin üzerimizde olumsuz bir etki bıraktığı doğru mu? Eğer bu sorular sizin de aklınızın bir köşesinde belirdiyse şu an bu duruma bir bakış açısı getirecek bir yazı okumaktasınız. Biz insanlar diğer insanlar tarafından beğenilmek, takdir edilmek isteriz. Onlar üzerinde bırakacağımız ilk izlenim bizler için önemli bir sıralamada yer alır. Bunun için de benlik sunumunu yaparken epey titiz ve seçici davranırız. Durum böyle olduğunda da idealize edilmiş benliklerle karşı karşıya kalıyoruz. Stanford Üniversitesi’nde yapılan çalışmalarda bu duruma yeni bir isim verildi: Ördek Sendromu.

Ördek Sendromunu insanların hiçbir çaba sarf etmeden mutlu ve başarılı görünmesi olarak kısaca tanımlayabiliriz. Birçok sıkıntıya ve yetersizliklere de ev sahipliği yapan insanların verdiği bu görüntü büyük bir yanılsama yaratır. Sendromun ismini kazanma hikayesi ördeklerin izlenmesine dayanır. Suyun üzerinde sakin bir şekilde süzülen ördekler mutlu ve zahmetsiz bir tablo oluşturur. Oysaki suyun altında hızla çalışan perdeli ayaklar her şeyin göründüğü gibi olmadığı gerçeğini bir kez daha bizlere sunar. O tablonun arka planında bir mücadele yatmasına karşın insanlar bunu görmez ve yüzeye odaklanır.

Günümüzde insanların kendilerini en güzel ve estetik şekliyle paylaşma çabası sosyal medyaya da taşınmıştır. Fotoğraflara eklenen filtreler, photoshop kullanılması, doğru kareyi yakalamak için tekrar tekrar çekilen pozlar, standartlara uygun olacak gönderi ve hikayeler, bunların hepsi idealize performans sergilemek için verilen çabaların sadece bir kısmını oluşturuyor.  Goffman’a göre insanlar kendisi ve kendiyle alakalı bir durum hakkında istediği tepkiyi almak için bazı eylemlerde bulunabilir. Bu eylemler diğer insanların oluşturduğu tanımlar üzerinde etkili olabilir. Teknolojinin de gelişmesiyle insanlar kendilerini istedikleri şekilde sunup oldukları gibi değil de nasıl görünmek istiyorlarsa o şekilde görünmelerine de imkan sağlamaktadır.  Nitekim geri dönüt olarak gelen beğeniler ve güzel yorumlar ise ‘diğerlerinin’ tepkisini temsil eder ve istedikleri gibi göründüğünü teyit eden bir denetim sistemini oluşturur. “Sahnelenen benlik, sahnede belli bir karakteri canlandıran bireyin başkalarına vermeye çalıştığı bir imaj olarak kabul edilmektedir.” Sahneyi sosyal medya olarak gördüğümüz zaman sergilenen imajlar da hesaplarımızdaki yarattığımız bizlere işaret eder.  Bu sahnede sergilenen performansın da ördek sendromu gibi bir durumu içinde barındırdığını söyleyebiliriz.

Goffman’in Yayılan İzlenim Kuramı’na dayandırılarak insanların idealize performanslarını sergiledikleri sosyal medya üzerine bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada 20 tane aktif instagram kullanıcısı seçilip yaptıkları paylaşımlara iten gücün ne olduğu, paylaşımların ne türde olduğu ve paylaşımlarda idealize edilme gibi bir durum var mı hakkında sorular sorulmuştur. Çalışmanın sonucunda ise insanların paylaşım yapmaya iten gücün insanları etkilemek olduğuna ulaşılmıştır. Katılımcılar toplum kurallarıyla paralel paylaşımlarda bulunmuş, güzel ve estetik fotoğrafları dışında çirkin sayılabilecek bir paylaşım yapmamaya çalışmışlardır.  Yapılan paylaşımlar genel olarak mutlu bir aile tablosu çizmektedir. Sevdikleriyle birlikteyken, mutlu ve gülerken oluşturulmuş bu anlarla samimiyete inandırmaya çalışıldığını söyleyebiliriz. Toplumsal olaylara duyarlılık gösterildiği gözlemlenmiştir. Ayrıca katılımcıların yorumları şunları içermiştir: sıkıntılarımı paylaşmıyorum, yapmadığım şeyleri takip ettiğim insan yaptığında hoşnutsuzluk duyuyorum, mükemmel paylaşımın gerçeği yansıtmadığını bilsem de ben de öyle olmalıyım diye hissediyorum, insanların mutluluğunu ısrarla ifade etmesinin altında mutsuzluğun yattığını düşünüyorum.

Goffman’in kuramında olduğu gibi bireyler kendilerini idealize ederek Instagram gönderilerini oluşturmuş, insanların beğenisini getirecek davranışlarda bulunmuşlardır. Bu davranışları sürekli kontrol edilen takipçi sayısı, beğeni ve yorumlar takip edebilir. Bu da insanların hayata bakışında olumsuzluklara ve tatminsizliklere yol açabilmektedir.  Ayrıca paylaşımlarda gerçek benliklerine ters ayrıntıların bulunduğu görülmektedir. İnsanların bir yandan başarılarını, mutluluklarını idealleştirirken bir yandan da bu ideal yanlarına uymayan durumlarda gizlenme eğilimine gidilmiştir. Çünkü ideal standarda uymayan paylaşımlardan kaçınmak, kötü yanların suyun altında kalması ördek sendromunun bir gösterimidir. Ayrıca kendi paylaşımlarının tamamen gerçeği yansıtmadığının farkındalığına rağmen diğer insanların idealize edilmiş performanslarından olumsuz şekilde etkilenmektedirler. Bir başka deyişle herkes başkalarının yarattığı illüzyonların altında ezilmeye başlıyor. Durum böyle olunca da insanların paylaşımlarındaki zayıf yanların yokluğu bizde “bir tek benim hayatım mı problemlerle dolu?”, “Nasıl bu kadar mutlu olabiliyorlar?”, “Bir tek ben mi kaygı duyuyorum” ya da “Bir tek ben mi başarısızım?” gibi olumsuz duygularla oluşturulmuş soruları bırakıyor. Mutsuzluk ve eksiklerin saklandığı fotoğraflar, diğer insanları da gizlemeye teşvik ediyor.  Bu durumun psikolojimiz üzerinde bıraktığı etkiler, yalnızlık, memnuniyetsizlik ve tatminsizlikler ise kendimizden gizleyemeyeceğimiz kadar gerçek bir hal alıyor. Sanal dünyada çok farklı karakterlere büründürülen benlikler bizim gerçek benliğimizden ne kadar uzaklıkta olduğu bu noktada önem kazanıyor. Bu fark gitgide büyüyerek uçurum haline gelmesi biz insanları gerçek dünyaya yabancılaştırabilir. Bir zaman sonra biz mutlu değilken fotoğraftaki mutlu benliğimize baktığımızda mutlu olduğumuza inanacak duruma kadar gelecek miyiz?  Yani suyun altındaki sorunlarımıza sırtımızı dönüp kendi kendimize bile yabancılaşacak seviyeye doğru mu gidiyoruz? Bu soruların cevabından emin olmasam da ördek sendromunun sosyal medyadaki varlığı su götürmez bir gerçek gibi gözüküyor.

Elif Ebrar Coşkun

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top
Skip to content