Cadı Psikolojisi

Kadınların toplumdaki yeri zamana ve yere göre değişiklik göstermiştir fakat kadınlar tarih boyunca modern çağa kadar erkek egemen toplumda ayrımcılığa ve sınırlamalara maruz kaldılar. İlk çağlarda kadınlar sadece çocuk bakmakla yükümlülerdi. Miras hakları ya da siyasete katılma hakları yoktu. Orta çağda toplumsal cinsiyet rolleri çok belirgin ayrılmıştı ve kadınlar ikinci planda tutuluyordu. Evlilik öncesinde erkekler kadınları malı gibi görüyordu ve kadınların taciz ya da zorla evlendirilmeleri sıklıkla gerçekleşiyordu. Sadece soylu kadınların eğitim hakkı vardı. Kadınlar ikinci planda tutuldukları için özgüven eksikliği, baskı altında hissetme, depresyon, yeme bozukluğu gibi hastalıklara daha eğilimleri vardı. Fakat bu eğilimleri toplum tarafından doğal bir ruh hali olarak görülüyordu.

 

Bilimle ilgilenen kadınlar erkekler tarafından tehdit olarak görülüyordu. Kadınların bu davranışlarını yasadışı olarak tanımlıyorlardı, hakaret ediyorlar ve hatta öldürüyorlardı. Özellikle orta çağ ve sonrasında tıpla uğraşan bazı kadınlar cadı olarak görülüp yakılarak öldürülmüştür. Tarihte bilinen ilk kadın filozof, matematikçi ve astronom Hypatia’nın ölümü de bu şekildedir. Halk onu tehdit olarak görür ve kiliseye getirip soyarak taşlayıp öldürürler. Burada amaç kadınların bilim veya başka alanlarda aktif olmalarını engellemekti.
Zaman ilerledikçe özellikle modern çağla birlikte kadınlar haklarını aramaya başladılar. İlk feminizm dalgası 1840-1920 arasındadır. Bu tarihlerde birçok ülkede kadınlar eğitim ve seçme-seçilme gibi temel haklarını aramaya başladılar. Bu dönemde kadınlar örgütlenerek bunu yaptılar ve mücadele ettikleri şeyleri kazandılar.
 
Kadınlar tarih boyunca çoğu temel haklarını kazansalar da hala ayrımcılığa uğramaya devam ediyorlar:
– ücret eşitsizliği; erkek meslektaşıyla aynı işi yapsa bile daha düşük maaş alan kadınlar
-cinsiyet rollerine dayalı ayrımcılık; ev işi, çocuk bakımında daha fazla rol alan kadınlar
-şiddet ve taciz; herhangi bir yerde cinsiyete dayalı şiddete veya tacize maruz kalan kadınlar
-meslek dağılımı: siyaset başta olmak üzere çoğu meslek dalında daha az tercih edilen kadınlar

 

 

 

Bu örnekler artabilir, peki bu ayrımcılıklar eski yüzyıllarda olduğu gibi hala kadın psikolojisini etkiliyor mu? Elbette kadınların bu yaşadıkları baskılar ve ayrımcılıklar eski zamanlarda olduğu gibi günümüzde hala kadınların psikolojisini olumsuz etkilemeye devam ediyor. Toplumdaki bu ayrımcılıklardan dolayı:
-Kadınların kendilerine karşı güvenleri azalabilir ve özgüven problemleri yaşayabilirler.
-Kadınlar depresyonu erkeklere kıyasla daha fazla yaşarlar. Kaygı bozukluğu görülür.
-Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet veya taciz yaşamış kadınlarda bu olaylar travma olarak görülür ve uzun yıllar travma sonrası stres bozukluğuyla savaşırlar.
-Kadınlar küçük yaşlardan itibaren toplum ve medya tarafından maruz kaldığı beden algısı yüzünden yeme bozukluklarıyla savaşırlar. Anoreksiya yüzünden ölen kadınlar vardır. Tükenmişlik de kadınlara özgü bir hastalık değildir fakat kadınlar arasında daha yaygın görülür. Kadınların erkeklere göre terfi alma olasılığı daha düşüktür. Tek ebeveynli bir ailede olsalar bile ailenin reisi olarak görülmezler ve eşit olmayan ev işleriyle uğraşırlar.

 

Günümüzde kadınlar hala toplumda eşit haklarda yaşamak için mücadele ediyorlar. Kadınların yaşadığı ayrımcılıkların ve baskıların onlarda yaratacağı psikolojik hastalıkların farkında olarak daha eşit bir toplum oluşturmak hepimizin sorumluluğundadır.

 

 

 

Kaynakça:
Micheal Deakin, Hypatia, Britannica.
Ajda Baştan, Feminizm ve İngiliz Feminist Tiyatro, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi.

 

 

Hilal Karaköz

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top
Skip to content